Söyleşi: Mehmet Yaman (Bölüm 2)

Antalyaspor’un önemli isimlerinden Mehmet Yaman ile gerçekleştirilen söyleşimizin ikinci bölümü yayında …

Söyleşi: Mehmet Yaman (Bölüm 2)
29 Aralık 2017 17:30

Antalyaspor’a yıllardır gönül veren ve Antalyaspor’da bugüne dek hem 07 Gençlik hem de Antalyaspor’da birçok önemli görevde bulunan, Mehmet Yaman ile yapılan keyifli söyleşi, kaldığı yerden devam ediyor. Söyleşinin ikinci bölümünü aşağıda bulabilirsiniz:

Söyleşinin ilk bölümünü henüz okumadıysanız, bu linkten okuyabilirsiniz.

 


Bizler 1500-200 kişiyle deplasmana gidiyoruz, 15-16 yaşında çocuklar ama hepsi bir görsen, cıvıl cıvıl çocuklar… Delikanlıların aileleri beni arardı maça gideceği zaman, ben gideceğimi söylediğimde “çocuk sana emanet” derlerdi. Düşünebiliyor musunuz, biz bunların da vebalini alarak deplasmana gidiyorduk. Kendimiz ölürüz kalırız ama diğer takım taraftarları da bize saldırsa önde biz olurduk, o çocukları öne sürmezdik.

Benim bir huyum vardır, nereye gidersek gidelim, uyumam. Bir de grubun başındasın haliyle, nereye uyuyorsun. O zamanlar neresi olursa olsun her deplasmana gidiyoruz. Rahmetli Yeşilkuş vardı. Alkol sınırını aşmış, gecenin dördü falan… Bizim rahmetli son limitine gelmiş, biraz da iri yarı bir yapısı vardı. Direksiyonun üzerine sızdı kaldı. Şoför Yunus, “Mehmet Abi” diye bağırdı. Ben tabi o anda hemen gittim ama gücüm yetmedi onu oradan kaldırmaya. Gözde Optik Rıza arkadaşımız var, sağ olsun o da genç o zamanlar, onu uyanık gördüm ve yardıma çağırdım. Tabi tüm bu olaylar, saliselik oluyordu. Rıza ile ben birlikte rahmetliyi oradan attık ama otobüs hala sağa sola yalpalıyordu, son anda kurtardık.

Yine   bilirsiniz, şoförler deplasman yolculuklarında 24 saatin en az 14-15 saatinde araba kullanırlar. Korkuteli üzerindeyiz, yayla yolundan geliyoruz. Bizim şoför Antalya’ya rampa aşağı sallanırken bir baktım ki Yunus uyumuş, otobüs gidiyor. Zaten göz ucuyla takip ediyordum. Fark ettim, hemen yaklaştım omuzlarından tuttum ama tetikteyim. Arabada da 55-60 tane çocuk var. “Yunus, sakin ol.” dedim. Orada en ufak bir hareket yapsa ya da telaşlansa sağımız solumuz uçurum… Otobüsü yavaşlattık güç bela, bir yerde mola verip çocuğun eliniz yüzünü yıkadık, yolumuza öyle devam ettik.

Bir de hiç unutmam, Serhat diye arkadaşımız vardı. İnegöl maçıydı yanlış hatırlamıyorsam, o maça da gittik. Arkadaşımız da illa grubu görmek istediğini, oraya otobüsleri getirmemizi istedi. Neyse, gittik vardık ama dağın başına çıktık, askeriye oradaymış. 6-7 otobüsüz, bir kahve vardı, bir saat oyalandık oyalanmadık öyle bir kar yağdı ki her yer bembeyaz oldu. Yollar buz yapmaya başladı. Kalorifer çalışmıyor, camlar buğulanıyor derken otobüs kaymaya başladı. Herkes indi otobüsten ve koridordaki halıları, üstümüzdeki parkaları otobüs kaymasın diye tekerlere sardık, öyle öyle indik aşağıya ve kendi maçımıza geç kaldık. Ama arkadaşımız da çok mutlu olmuştu.

Yine Papaz ile Limon Zeki’nin Denizli otobüsündeki elli kişiyi iki kişi esir alıp, otobüste atkıdır, pankarttır ne varsa toplayıp getirmesi de olacak bir iş değildi. Herkes giremezdi o otobüse.

RÜŞTÜ REÇBER’İN TRANSFERİ

1993-1994 sezonunun devre arasında 07 Gençlik başkanıydım. Burada Denizli’yi yendik, şampiyonluğa gidiyoruz. O zaman da Varyant’ın üstünden limana balığa gidiyoruz kayıkla. Rahmetli Fatih orada “Rüştü Fenerbahçe’ye gidiyormuş.” dedi. Oradan hemen tesislere geçtik. Tesisler de Kemer’e giderken Bilaller’in hemen arkasındaydı o zaman. Sorduk, “Rüştü nerede?” Babasıyla yemeğe çıktığını söylediler. Cep telefonu yok bir şey yok ama öyle bir örgütlenmişiz iki 70-80 kişi olduk. O zaman Rüştü’yü satmak, şampiyonluğu satmaktı. Rüştü de transferin gözdesiydi yine, daha önce Beşiktaş ile anlaşmış fakat Kelebek Levent (Tekne) ile birlikte trafik kazası geçirdikten sonra transferinden vazgeçilmişti. Hasan Subaşı’na gittik, vardık. Hasan Abi, “Rüştü gitmek istiyor” dedi. Ben Hasan Abi’ye kaçta makamına geldiğini sordum, saat 10’da geleceğini söyledi. Ben, Hasan Subaşı’ya “Ben sabah geleceğim. Sen, ben, Rüştü olacağız. Rüştü gideceğini söylerse sen Rüştü’yü bize bırakacaksın. Rüştü gitmeyecek, garanti veriyoruz.” dedim. O zamanlar futbolcu kaçırmak da moda ya, gidecekse eğer kaçıracağız. Dışarı çıktık, Fatih, “Satmış bu adam Rüştü’yü” dedi. Sonra Dedeman’ın orada Teknik Direktör Erdem Tuğal’ın evi var, ona gittik. Durumu anlattık. Ne istediğini sorduk, “Rüştü kalsın, Allah derim.” dedi. Öyle mi, öyle… En son tesislere gittik, Rüştü’nün odasına Atilla Ekmen girdi, her yer sarı kırmızı. Gerçi o zamanlar bizim takımın çoğu Galatasaraylıymış. Galatasaray şampiyon olunca tanınmamak için güneş gözlüklerini takar, tura çıkarlarmış. Atilla, Rüştü’ye “Fenerbahçe çok futbolcu harcıyor. Yazık olur, kendin de Galatasaray’ı tutuyorsun, madem Galatasaray’a git” dedi. Rüştü, Galatasaray’dan teklif bile olmadığını söyledi “Beşiktaş’a zaten gitmem, beni lobide ağaç ettiler, kazadan sonra raporlar, şunlar, bunlar derken sözlerinden caydılar.” dedi. Ama gelgelelim futbolu da Beşiktaş’ta bıraktı, o da kaderin cilvesiydi.  Biz Rüştü satılmasın, şampiyon olalım öyle gitsin istedik. O zamanlar tesisler, Atatürk Stadyumu’nda kapalı tribünün oradaki Deniz Restoran’ın hemen altında. Rüştü yeşil bir Mercedes, 1.5 lira ve bir villa karşılığı gitti İstanbul’a. İmzayı attı, ilk aradığı kişi benimdir. “Abi ben imzaladım ama kalıyorum.” dedi. Biz Rüştü’yü satmıştık ama kiraladık. Rüştü gitseydi şampiyonluk da gitmişti. Biz onu tuttuk ve bu takımı çıkarttık.

ANKARA’DAKİ FİNALDE YAŞANANLAR

Sezon 1993-1994. 1. Lig’e yükselmek için İstanbulspor ile Ankara 19 Mayıs Stadyumu’nda final oynayacağız. Ben de 07 Gençlik başkanıyım. Öyle bir maç ki, Ankara Belediye Başkanı bile protokolde otuzuncu sıralarda geliyor. Ben grubu Şeref Tribünü’nde sağ tarafa aldım. İstanbulspor Başkanı Cem Uzan’ı Bülent Yavuz ile konuşurken duydum. Hiç unutmam, Mercedes SL300 ve 500 bin liraya maç gidiyor. Daha maç başlamamış. Hasan Subaşı’ya gittim, maçın gittiğini söyledim, olayı anlattım. Ne yapacağımızı sordu. “Hasan Abi sen bana destek çık, ben burada gerekeni yapacağım.” dedim. Ben gittim hakemlerin soyunma odasına, kapıdayım. Bülent Yavuz ısınmaya çıkacak, “Hocam, seni öldürürüm.” dedim. Aynen böyle. “Ne diyorsun kardeş sen” demesine kalmadan, “konuşmalarınızı duydum, kendi hayatımı yakarım ama seninkini de yakarım” dedim. Kapıda bekliyorum. Gidiyor, geliyor, takip ediyorum. Sürekli tehdit ediyorum kendisini. Asker adam kendisi, kolay etkilenmez ama 07 Gençlik’i de herkes biliyor. Antalyaspor’a bizim canımız feda. Sonra Şeref Tribünü’ne çıktım, orada Cumhurbaşkanlığı forsu var, Türk bayrağı var, Cem Uzan ayağını koymuş. Cem Uzan’ın ayağına vurdum, “çek ayağını oradan” dedim. Hemen korumaları geldi. Beni bir aldılar, ayaklarım yerden kesildi ama dayak yemedik. Ortalık karıştı. Hemen yönetici arkadaşlar falan geldi, orayı karıştırdık. Cem Uzan kenara çekildi. Maç sonu Bülent Hoca’yı gördüm, “Geleceğimi mahvettin.” dedi.  Hasan Subaşı, o zamanki yönetici arkadaşları onore etmek için 7 Mehmet’te üst katında bir yemek vermişti. İsmail Bilal, Gültekin Gencer, Nafiz Tanır… Antalya’nın belli aileleri ve belli jenerasyonları… “Arkadaşlar, Mehmet Yaman bunu yapmasa biz o gün üst lige çıkamayacaktık.” dedi. Onların çoğu bu olayı o gün o yemekte öğrendiler.

İstanbulspor maçına dönersek, maçta 2-0 öne geçmiştik. Onlarda Tanju vardı, Ahmet Sönmez’in üstünden kalktı attı golleri 2-2’ye getirdi durumu.  Biz tabi aramızda şampiyonluk gidiyor mu acaba diyorduk. O zamanlar Tecavüzcü Coşkun da aramızda, maç 2-2’ye gelince “Ben kalp krizi geçireceğim durursam.” dedi, kaçtı. Maçın bitimine 3-4 dakika kala Bülent Yavuz faulü verdi. Bu arada söylemeden geçmeyelim; Adnan Gülek, Antalyaspor’un başına gelmiş en büyük futbolcudur. Frikik kullanmak için geldi, topu koydu, vurdu ve gol… Biz şeref tribününün oradayız, diğer kale arkasında bir bayrak vardı çok büyük, bayrağın üstüne koştu. Bu arada, Coşkun 3-2 aldığımızı öğrenince en son kaldığımız yerde çimlerin üzerinde yuvarlanıyordu.

TÜRKİYE KUPASI FİNALİ

Kupada final oynadığımız zaman Antalyaspor’da yönetim kurulundaydım. Bekir Kumbul dönemi… Gittik biz yönetim olarak Diyarbakır’a, Diyarbakır’ın göbeğinde bir otelde kaldık. Herkes korkuyor, terör var, şu var, bu var diye. Ben gidiyorum, gece 11-12’de kahvelerinde takılıyorum. Neyse, Diyarbakır seyircisini bağladık, Antalyaspor’a destek verecekler. Otele yerleştik, uyuduk, sabah bir kalktık, asfaltlara, her yere boyalar yapılmış sarı kırmızı… Kafayı yedim. Onların taraftar derneğine gittim, Galatasaray’ın Laz bir yöneticisi vardı, onlar anlaşmışlar. “Ya başkan, şöyle oldu, böyle oldu, bizim arkadaşlar Galatasaray’ı destekleme kararı aldı.” dedi. Ben de “Ayıp ettiniz.” dedim ama koptum tabi, fanatik bir adamım. Velhasılıkelam, Şeref Tribünü’ne geldik, ben bizi destekleyecekler diye beklerken, bir anda olay değişti. Antalyaspor final oynuyor, bütün tribünler Galatasaraylı olmuş, biz koskoca statta toplasan 100 kişi yokuz. Yönetim kurulu ve maça gelen 2-3 Antalyaspor taraftarı… Sağımda Mahsun Kırmızıgül, solumda Galatasaray yöneticisi… Ben orada Galatasaray yöneticisiyle kavga ediyorum yumruk yumruğa, basın bile yazdı o zamanlar. Veryansın ediyorum. Biz atıyoruz, Galatasaray atıyor. Bitti maç, uzatmalarda 5-3 kaybettik. Zafer Demiray bir kaçırdı ki… Atsa bir ah… Bizler hep tarihiz.

Söyleşimizin üçüncü ve son bölümü,  yarın 17.30’da SadeceAntalyaspor.com’da olacak.