Yarını Olmayan Bugünler
Ulaş Kalkan yazdı.
Antalyaspor’un 2024-2025 sezonu, bugün oynanan ve 2-0’lık Trabzonspor mağlubiyetiyle kapanmış olabilir ama tribündeki taraftarın içindeki öfke, hayal kırıklığı ve yorgunluk daha yeni başlıyor. Sahadaki son düdük, sadece sezonun değil, sabrımızın da bittiği an oldu. Bu sezonu iyi futbolumuzla, başarılı yönetimimizle ya da planlı projelerimizle değil; ligde bizden daha kötü birkaç takımın olmasıyla tamamladık. Sahadaki oyuncular kadar, tribündeki binlerin emeğiyle hayatta kaldık. Ama bu şekilde hayatta kalmak yaşamak değil, sadece yok oluşu biraz daha ertelemek.
Maç özelinde konuşacak çok şey yok aslında. Trabzonspor’un 5. viteste bile oynamadığı bir karşılaşmada, çok daha organize ve çok daha istekli bir görüntü sergileyerek galip gelmesi bize çok tanıdık bir senaryoyu yeniden izletti. Sezon boyunca olduğu gibi bu maçta da sahadaki takım “elinden geleni yaptı” ama asıl mesele kimin elinden ne geliyor sorusu. Çünkü bu kadronun sınırları belli, motivasyonu tükenmiş ve kafalar çoktan sezon sonrasına geçmiş. Tribünde kalan bir avuç insan içinse sezon hiç başlamamış gibiydi. Çünkü onlar için Antalyaspor sadece bir futbol takımı değil, yaşanmışlık, aidiyet, bir kimlik. Ve o kimliği taşıyan herkesin gözü bu sezon boyunca hep aynı soruya takıldı: Bu kulüp neye dönüşüyor?
Bir sezonda iki farklı teknik adam, transfer tahtasında kocaman bir kilit, borçlarla boğuşan bir kulüp, hesap vermez bir yönetim anlayışı ve buna rağmen hâlâ iyi niyetle “daha kötü olabilir miydi?” diye soran bir taraftar. Daha kötü olur muydu, bilmiyorum. Ama daha iyi olabileceğini çok iyi biliyorum. Çünkü bu şehirde futbolu bilen, kulübü seven, yapıcı ve üretken insanlar var. Ancak bu insanlar dışlanıyor, öteleniyor, yok sayılıyor. Yerlerine liyakatsiz, yöneticilikle değil tanınırlıkla orada bulunan birileri getiriliyor. Bu yönetim anlayışıyla daha fazla mesafe kat edilemeyeceği artık kabak gibi ortada. Taraftarın ne hissettiğini, ne istediğini görmek için sosyal medyaya bakmak yetiyor. “Artık yeter” diyen bir topluluğun isyanı yükseliyor.
Antalyaspor tarihinin belki de en kimliksiz, en yönsüz sezonunu yaşadık. Ne bir oyun planımız vardı, ne uzun vadeli bir hedefimiz. Takım düşmedi ama Antalyaspor ruhu koca bir sezon boyunca defalarca yere düştü. Yöneticilerimiz adeta “başımıza bir şey gelmesin” diye koltuklarını korurken, olan kulübün itibarı, taraftarın sabrı ve genç oyuncuların gelişimine oldu. Hedefsizliğin hüküm sürdüğü yerde gelişim olmaz, heyecan olmaz. Bir kulüp sadece maç kazanarak değil; aidiyet duygusu, şeffaflık ve vizyonla büyür. Antalyaspor bu kavramların hiçbirine bu sezon sahip olamadı.
Yaz geliyor. Ama bu yaz tatil değil, hesap zamanıdır. Kimsenin mazeret üretmeye hakkı kalmadı. Bu şehir bu kulübe daha fazla liyakatsiz yönetim deneyimiyle başlama lüksünü kaybetti. Antalyaspor’un yarınını kurmak istiyorsak bugünden radikal bir değişim şart. Bu şehirde futbol hâlâ yaşıyor, hâlâ kalpten seviliyor. Ama ya bu sevgiye layık bir yönetim anlayışı gelir ya da biz sezonlarca düşmemeyi başarı sayan bir kısır döngünün içinde kayboluruz. Ve bu sefer belki de düşen sadece takım olmaz.