Ultras Mentality

Özellikle son yıllarda, gerek televizyon başında yabancı ülke liglerini izleyenler, gerekse Türkiye’de biraz da olsa stadyuma girenlerin bir defa da olsa duyduklarına emin olduğum bir yaşam felsefesi var: Ultras kültürü …

Ultras Mentality
1 Ocak 2016 00:00

Özellikle son yıllarda, gerek televizyon başında yabancı ülke liglerini izleyenler, gerekse Türkiye’de biraz da olsa stadyuma girenlerin bir defa da olsa duyduklarına emin olduğum bir yaşam felsefesi var: Ultras kültürü.

Öncelikle şunu söylemeliyim ki Ultras kültürü, sadece stadyumlarda geçerli olan bir konu değil, tamamen bir yaşam felsefesidir. Ülkemizde kelime olarak çoğu kişinin duyduğu ama duydukları bu kelimenin ne anlama geldiği konusunda bir fikir sahibi olmadığını, tahmin yürütenlerin de “Holiganizm” gibi bir olgu sandıklarını düşündüğüm bir akım bu. Ultras kültürü, Holiganizmden tamamen farklı kültürdür.

ultras2

Konu gerçekten çokça araştırılması gereken bir konu. Bu yüzden bildiklerimi yazarken bazı bölümlerde de şahsi yorumlamalarımı ekleyeceğim. Zira ülkemize oldukça uzak ve farklı bir kültürden bahsedeceğiz. O hâlde filmi başa saralım ve Ultras olgusunun tarihi ile başlayalım…

Kaynaklara göre Ultra kelimesi ilk defa 19. yüzyılın başlarında, Fransa’da kullanılıyor ve “Ultra Royaliste” olarak karşımıza çıkıyor. Bu bir akım, Royaliste “kralcı” anlamında, Ultra ise “aşırı” anlamında. Yani “Aşırı Kralcı” bir akımdan söz edilirken tarihte ilk defa “Ultra” kelimesi kullanılıyor.

 

ultras3

 

Futbol ile Ultra kelimesinin yan yana gelmesi ise uzun uzun yıllar sonrasına rast geliyor. Aslında bu konuda şahsi yorumumu sorarsanız, tam bir bilgi kirliliği mevcut. Zira ilk Ultra taraftar oluşumları bazı kaynaklara göre Güney Amerika’da, bazı kaynaklara göre de Avrupa’da ortaya çıkıyor. Ama en kabul görenine bakacak olursak 1968 yılında Milan taraftar grubu FDL (Fossa Deı Leonı) kuruldu. Grup isimlerinde ilk defa Ultras kelimesi geçen grup ise Genova Ultras Tito’dur. Lakin FDL’den bir sezon sonra ortaya çıkmışlardır. Bu arada küçük bir bilgi vereyim; Fossa Deı Leonı ismi Milan takımının eski tesislerinden gelmedir. FDL grubu efsane bir gruptur ve şu günlerde maalesef dağılmışlardır. Juventus taraftar grubu Viking Juve bir şekilde FDL pankartını almıştır ve FDL bu pankart kaptırma olayından dolayı faaliyetlerini durdurarak bir müddet sonra dağılmışlardır. Bu hareket bile benim nazarımda onurlu bir davranıştır. Zira benim düşünceme göre atkı bireysel olarak bir taraftarın, pankart ise bütünsel olarak bir grubun sancağıdır.

ultras4

 

Sonraki yıllarda İtalya’nın neredeyse her takımının tribününde bir Ultra oluşum kurulmaya başlandı, hatta bazı takımların tribünlerinde bir rakamından çok daha fazlası da oluştu.

Ekim 1995’te Genova Ultralarından bir kişi ıssız bir sokakta Milan Ultralarının saldırısına uğrar ve feci şekilde can verir. İtalya’da futbol maçlarında, öncesinde ve sonrasında zaten şiddet olayları gerçekleşiyordu. Özellikle bundan 60-70 sene öncesinde İtalyan mafya hesaplaşmalarının görüldüğü yerler diye bahsedilirmiş taraftar kavgalarından. Ama bu son işlenen cinayet bir dönüm noktası oldu. Olay sonrası Milan’ın bir başka Ultra oluşumu Brigate Rossenere’nin ne kadar kafa adamı varsa gözaltına alındı. Daha sonra suçsuz oldukları kanıtlandı ve gözaltında yattıkları boşa geçen günlerin ardından serbest kaldılar.

Bu ölüm olayından sonra tüm İtalya ayağa kalktı neredeyse ve Genova’nın tüm Ultra grupları birleşme kararı aldılar. Hemen akabinde de ülke çapında genel bir çağrı yaparak çok büyük bir Ultras kongresi yapmak istediklerini duyurdular. Katılım müthiş oldu, oldukça kalabalıktı.

ultras6

Toplantının sonunda bazı kararlar alındı. Şiddet olaylarından uzak duracaklarını, endüstriyel futbola karşı omuz omuza birlikte mücadele edeceklerini, sosyal faaliyetler yürüteceklerini duyurdular. “Baste lame baste infame” yani “Bıçaklamalar bitsin, hergelelik bitsin” sloganları eşliğinde Roma Ultralarının yazdığı Manifesto Degli Ultras, yani Ultras Manifestosu’nu duyurdular, tüm Ultra grupları buna uyacaklarını belirttiler. Sonraki dönemlerde Ultras grupları gerçekten de topluma faydalı girişimlere başladılar. Sadece İtalya değil Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde de faydalı işler yaptılar ve gerçekten de Ultras grupları arasındaki şiddet olayları umulduğu gibi bitme noktasına geldi. Şiddet olayı yapan gruplar aşağılandı, dışlandı, dalga geçme konusu oldular. Bütün bunlara rağmen Ultralar hâlen polis baskılarına maruz kaldılar ve kalmaya devam etmekteler.

 

ultras5

 

Manifesto’dan bahsetmişken buraya da yazalım Ultras Manifesto’yu:

Artık tüm taraftarların UEFA, FİFA, televizyon kuruluşları ve ulusal lig federasyonları arasında neler olduğunu anlaması gerekmektedir. Futbolu yönetenlerin amacı, her ülkenin en büyük kulüplerinden meydana gelen bir Avrupa ligi oluşturmaktır. Böyle bir yapılanma, televizyon yayın hakları ve tamamen dolu statlar sayesinde bu gruba çok büyük bir para girdisi sağlayacaktır. Küçük takımlarsa statları küçük olduğu ve televizyona seyirci çekecek potansiyelleri olmadığı için bu ligin dışında bırakılacaktır. Sürekli artmakta olan televizyon izleyicisi ile stadyumlardaki azalan seyirci arasındaki rekabet gün geçtikçe azalarak stadyumdaki taraftarı kulvar dışında bırakacaktır! Birkaç yıl sonra oyun sahası bile sponsorlarla işgal edilecek ve reklamların görünmesine engel olunur diye tribünlere pankart asmak yasaklanacak (Ajax-Arena Stadı’nda olduğu gibi). Taraftarların yanlarında büyük bayrak, pankart ve meşale gibi şeyleri getirmesi engellemek için tribünlerde binlerce görevli olacak ve bu yaptırımlar en küçük taraftar olayını abartarak manşetten veren büyük medya kuruluşlarının desteğiyle olacak. Ayrıca yine birkaç yıl sonra takım formalarımız (sahip olduğumuz son şey) tıpkı Formula 1 arabaları gibi sponsorların reklamlarıyla dolu olacak. Senaryo hazır ve uygulama başladı: ılımlı, uslu taraftar! Artık Ultras’a yer yok. Tüm taraftarların oturarak maç seyretmesi gerektiğini söyleyen bir UEFA bildirisi var. Sinema ve tiyatro seyreder gibi maç seyreden, tezahürat yapmayan taraftar istiyorlar. Takımlarımızın bizler için bir din, bir inanç olduğunu anlayamıyorlar. Takım logolarını kollarımıza dövmeletip formalarını giyerek biz şehirlerimizi temsil ediyoruz. Bu yapay fabrika futboluna karşı, sadece bir kereliğine de olsa, tüm curvalar (kale arkaları) birleşmelidir!

Manifesto

Gerçek taraftar bu kuralları benimsemelidir:

1-Oyuncu alışverişi sadece sezon öncesi olmalı, lig devam ederken değil. 
2-Gol sevinci yaşam özgürlüğüdür; gol sevincine müdahale edilmemelidir. 
3-Tüm maçlar aynı gün, aynı saatte oynanmalı. 
4-Yabancı sınırlaması getirilmeli, altyapıdan gelen gençlerin önü kesilmemeli. 
5- Kendi kulubüyle sözleşme imzaladıktan sonra daha fazla para teklif edilince başka bir kulübe gitmek isteyen futbolcuya bir yıl futboldan men cezası verilmeli.

6-Bir kulüp başkanının, başkan veya yönetici olarak başka bir kulüpte aktif görevler alması engellenmeli. 
7-Eski şampiyon kulüpler kupası formatına dönülmeli; ülkesinde hiç şampiyon olmamış bir takım Şampiyonlar Ligine katılıp kazanabiliyor. 
8-Forma numaraları 1’den 11’e kadar olmalı. 
9-Kulüplerin deplasman taraftarları için ayrılan biletleri turizm acentelerine vermeleri yasaklanmalı. 
10- Futbol kulüpleri her sene aynı formayla mücadele etmeli. Forma arkalarına isim yazılmamalı.

Ultras;

1-Kulüpten her türlü yardım ve iletişimi reddetmeli. 
2-Polisten yardım almamalı. Polis düzeni sağlamalı, yardım etmemeli.

3-Tribünlerde değişik gruplar olmasını desteklemeli. 
4-Deplasmana kendi imkanlarıyla gitmeli. 
5-Diğer takımların Ultraslarıyla birlikte televizyon kuruluşlarına karşı mücadele etmeli.

6-Yapılan tüm sınırlamalara karşı gelmeli. Eğer deplasmana gitmesi yasaklanıyorsa, oraya gidip rakip takım tarafında bilet alıp oturulmalı.

Görüldüğü gibi Holiganizm ile uzaktan yakından alakası olmayan bir akımdan söz ediyoruz. 10 maddelik Manifesto’yu dikkatle okursanız tamamen endüstriyel futbola bir isyan, bir başkaldırış olduğunu göreceksiniz. Gerçekten güzel bir akım lakin ülkemiz şartlarına göre nasıl olacak. Hali ile olmuyor diyebiliriz. İsminin içerisinde ”Ultras” geçen bir taraftar grubu başka bir taraftar grubunu gidip polise şikayet bile edebiliyor. Ülkemizde taraftar profili gerçekten oldukça garip, bize özgü bir durum söz konusu bazı durumlarda. Elbette bireysel Ultralar var ama bunu kalabalık olup gruba ulaştırmak maalesef çok zor. Şartların çok değişmesi gerekiyor. Mesela bir İtalya’da bir Yunanistan’da polisler ile karşı karşıya gelindiğinde neler yaşandığını görebiliyoruz, o ülkelerin polisleri biraz daha ılımlı, hatta bizimkilere göre oldukça ılımlı diyebiliriz. Aynı şeyleri ülkemizde yapmaya kalksalar sanırım ömür boyu spor müsabakalarından men cezası ile karşı karşıya kalırlar.

Yukarıda yazdığım Ultras Manifesto tüm Ultra gruplar tarafından kabul edilmişti. Bahsettiğim gibi olaylar bitme noktasına gelmişti neredeyse. Hatta Mentalita Ultras’ın temel kuralları bile kabul edilmişti;

1- Gruba sadık kalmak, renktaşlarına sahip çıkıp dayanışma içinde olmak. 
2- Tribünde yaşça büyüklere saygı göstermek. 
3- Çatışmalarda dürüst olmak kimseye tuzak kurmamak, rakibe saldırırken eşit sayıda olmalarına dikkat etmek. 
4- Ultra olmayan taraftarlara saygı göstermek ve bu kişilere kesinlikle saldırmamak. 
5- Öldürücü silahlar (bıçak, balta, tabanca vb.) kullanmamak.

Çok delikanlıca, gerçekten… Ama yukarıda da bahsettiğim gibi polis ile sorunlar devam ediyordu. Bu sorun pusuda avını bekleyen avcı gibi duruyordu orada. Ta ki 1979 yılında oynanan bir Roma-Lazıo derbisinde eşinin yanında, üstelik stadyumda maç esnasında bir işaret fişeği ile öldürülen bir taraftar olana dek. Bu tamamen Ultras kültürüne ters bir durumdu. Bir de üzerine Roma tribününün fişeği ateşleyen genci bilerek sakladığı dedikodusu yayılınca polisin baskıları artık Ultraların üzerine kara bir bulut gibi günümüze dek sürdü.

Ultras kültürünün salt tribünlerde yaşamadığını, bir yaşam felsefesi olduğundan bahsetmiştim. Elbette bu felsefenin bir de giyim tarzı mevcut. Ülkemiz şartlarında taraftar gruplarının tek tip görselliğine oldukça fazla önem verilmekte. Şahsen ben de stada bağlı bulunduğum grubun forma, atkı veya havanın durumuna göre poları ile gitmekteyim. Ama Avrupa’da işler bizdeki gibi yürümüyor. Bu felsefenin kendisine özgü bir giyim tarzı var. Casual tarzı denilen bu akımın ana fikri pahalı, güzel kıyafetler giymek ve bir olay olduğu anda polislerin dikkatini çekmeden oradan sıvışmaktı. Öyle ya, olay çıkaracak adamın Fred Perry, Burberry, Adidas, Lacoste gibi markalar ile işi olmazdı. Ülkemizde Ultras kültürünün giyim seçimini ”İllaki pahalı giyineceğiz” diye algılayanlar bolca mevcut. Bunu ”Pahalı giyiniyor gibi yapacağız” ile değiştirebiliriz. Zira ülkemizdeki taraftar profili ekonomik olarak genelde o seviyede değil maalesef. Zaten bu giyim tarzının ana amacı bir olay yaşanırsa polise yakalanmamak. Liverpool tribünü tarafından çıkarıldığı söylenir genelde.

Ultras kültürünün bu kadar yazıdan sonra ülkemizdeki geleceğine bakacak olursak insanın içi biraz kararıyor. Öncelikle yaşam standartları gelişmeli,insan hakları genişletilmeli, ekonomik durum bireysel seviyede maksimuma çıkmalıdır. Ancak bunlar yaşanırsa Ultras kültürü tam anlamı ile başarılı olacaktır. Yine de bireysel anlamda Ultras kültürünü yaşayan, yaşatmaya çalışan Ultralar var; tanıyorum, selam olsun hepsine de. Ama Türkiye’de tam anlamı ile Ultras olan bir taraftar grubu maalesef yok.

Elimden geldiğince Ultras kültürü hakkında bilgi vermeye çalıştım. Bildiklerimin yanında kendi yorumlarım, ülkemize ait çeşitli eleştirilerimi dile getirdim. Umarım yararlı bir yazı olmuştur.

 

 

YAZI:            Himmet Güler
DÜZENLEME : Eda Genç