Milli Sınav
Son zamanlarda şehir olarak bir dizi milli heyecana tanıklık ettik …
Son zamanlarda şehir olarak bir dizi milli heyecana tanıklık ettik. İsveç ile başlayan Karadağ ile devam eden ve Rusya ile son bulan hazırlık ve dostluk maçları, hemen akabinde Antalya Arena’daki ilk resmi mücadelemiz Kosova maçı… Maç güzel başladığı gibi güzel bir sonuçla istediğimiz gibi güzel bir galibiyetle bitti.
Yıllar önceydi, o zamanlar mabedimiz olan Atatürk Stadyumunda 1998 yılı soğuk bir ocak akşamında oynanmıştı Türkiye-Arnavutluk maçı. Hayatımda ilk defa milli maça gitmenin heyecanıyla çıkmıştım ki evden üzerime mont almayı bile unutmuştum. Peş peşe yediğimiz gollerle zaten soğuk olan hava iyice kaskatı kesilmişti. Her ne kadar hazırlık maçı da olsa o gün benim için zor ve üzücü bir gündü. Ama o gün şunu görmüştüm; ligde rakibimiz olan takımdaki bir futbolcunun attığı gole sevinebiliyormuşum. Milli heyecan böyle bir şey olmalıydı. Bu benim için değişik bir tecrübe olmuştu. Yıllar sonra da aynısı oldu. Rakip gördüğüm, yıllarca bize attığı gollerde kahrolduğum futbolcularla göz göze coşkuyla sevinebildim. Hep birlikte statta olan bütün Antalyalılarla güzel bir futbol gecesi geçirdik. Bundan önceki hazırlık maçlarından alnının akıyla çıkmıştı ki bu şehir, bu önemli mücadeleyi yine Antalyamıza layık görmüşlerdi. Gerçi nasıl layık görmesinler ki bu cennet şehre? Kasım ayında mükemmel bir havada oynandı maç. Bu bence büyük bir avantaj. Ayrıca oteller, antrenman sahaları, ulaşım gibi avantajlar da eklenince Antalyamız aslında son zamanların önemli bir milli durağı olmaya aday.
Gelelim tribünlere… Önceki maçlardaki tutukluğu bu maç biraz daha kenara bırakmıştık sanki. Daha da alışmıştık Milli takıma. Karşılıklı yapılan besteler, gollerdeki sevinçler, tribündekilerin amigolarla birlikte coşması gibi birçok detay dikkat çekiciydi. Bence Meksika dalgası ve davulla yapılan alkış şov da gayet başarılıydı ki deplasman tribünündeki Kosovalı kardeşlerimiz de bu şovlara katılmadan duramadılar. Ama gözlerden kaçmayan bir detay, maçın 75. dakikasından itibaren koltuklarından kalkıp stadı terk etmeye başlayanların olmasıydı. Ben açıkçası futbolsever bir arma sevdalısı olarak bu olayı kendi maçlarımızda yıllardır garipserim. Milli maçta da aynı olayı görmek beni çok üzdü. Her ne kadar takım galip de olsa her şey yolunda da gitse -ki kaldı ki mağlup da olsa- bu hareketin olmaması gerekir. Çünkü futbol taraftarla güzel. Maç öncesi ve sonrası mutlaka taraftarla yaşanmalı, üzüntü de sevinç de taraftarla paylaşılmalı. Nasıl maçtan sonra tribüne gelmeyen futbolcuya kızıyorsak, stadı erken terk eden taraftara da bir o kadar kızmalıyız. Yeri gelmişken geçen hafta maçtan sonra tribünlere gelmeyen futbolcularımıza da ufak bir sitem olsun benden. Yıllardır söylenir çok da doğrudur “Golden sonra tribüne koşan futbolcu candır.” diye. Aynı şekilde maçtan sonra üzüntüsünü sevincini taraftarıyla paylaşan futbolcu da candır. Futbolcu her zaman taraftarını selamlamalı ve saygı duymalıdır. Bu değerler biz taraftarlar için büyük ve önemli değerlerdir.
Sonuç olarak bir milli sınavımızdan daha başarıyla çıkmış bir şehir olarak daha nice milli gururları Antalyamızda yaşamak istiyorum. Ama en büyük arzum, bir gün yine Antalyamızda oynanacak bir milli maçta bu şehrin evladı diyeceğimiz Antalyaspor ve Milli Takım armasını gururla taşıyacak bir futbolcumuzla gol sevincini daha büyük coşku ve heyecanla yaşamak. Tesisleşme ve altyapıda çok büyük hamleler yaptığımız son dönemlerde bu hayalim çok uzak olmamalı diye düşünüyorum.
Nice Antalyasporlu günlere. Saygılar.