Nakavt
Hakan Aydın yazdı…
İlk düdükle birlikte artık klasik bir diziliş haline gelen, kendi yarı alanında bekleyen, ileri çıkmak için hamle yapmayan, adeta kendi yarı sahasına duvar ören bir Antalyaspor vardı sahada. Bu taktikle boks sporunda boksörlere antrenman veren, sadece savunma yapıp yumruk yemeden kapanan ve karşısındaki boksöre yumruk atmayan boks antrenörü gibiydi Antalyaspor. Bu yazdıklarım, özellikle ilk 15-20 dakika kendini gösterdi.
Antalyaspor, bu dakikalardan sonra biraz kıpırdanır gibi olup rakibinin üzerine gitti. Özellikle orta alanda Nuri ve Fredy hatasız oynadı. Fredy, ilk yarı boyunca bir sağ kanatta bir sol kanatta, geriye gelip savunmanın arasında, neredeyse sahanın her yerindeydi. Partneri olan Amilton’un eksikliğini hissettirmemek için e varsa yaptı.
Özellikle ilk yarının ortalarından itibaren rakip kaleyi yoklayan, gol olacak pozisyonları bulan Antalyaspor’du. İlk yarının Antalyaspor adına tek sıkıntısı, atağa çıkarken ikinci bölgede kaptırılan toplardı. Neyse ki rakip Gençlerbirliği’nin de hızlı kanat ve orta alan oyuncuları yoktu. Kalemizde tehlike yaratamadılar.
İkinci yarıya her iki takım da değişiklik yapmadan başladı. İlk yarıda olduğu gibi ikinci yarıda da geride bekleyip, rakibini karşılayıp, ani kontrataklarla pozisyon bulmaya çalıştık. Bunda başarılı da olduk. Rakibe geniş alan boşlukları bırakmadan, adeta Osmanlı İmparatorluğu’nun savaş alanındaki hilal taktiği gibi rakibi kendi yarı alanımıza çekip orta alanı rakibe teslim ederek, 18 üzerinde adeta bir duvar örerek, kazanılan toplarla tehlikeli olmaya çalışan bir Antalyaspor vardı. Özellikle 75 ve 80. dakikadan sonra rakip yarı alanda tehlikeli pozisyonlar bulduk. Yukarıda da belirttiğim boksör örneği gibi, rakibi yorup yorup öldürücü darbeyi son dakikalarda vurduk. Rakibi boks tabiri ile nakavt ettik. Ersun Hoca, bu taktiği Konyaspor maçında da uygulamıştı. Rakibi üstüne çekip, rakibini yorup, kendi gibi haftada iki maç oynayan rakibini oyundan düşürüp, orta alanları zayıflattığı anda hızlı hücum ile sonuca gitmeye çalışmıştı. Gençlerbirliği maçında bunu da başardı teknik heyet.
Amilton’un sakatlığından ötürü olmayışı, takımın gücünü çok fazla eksiltmişti. Amilton olmayınca takım, aküsü bitmiş ve pedalla giden elektrikli bisiklet gibi olmuş. Bu maç genelinde Fredy hatasız oynadı. Naldo ve Kudriashov ise adeta “buzdolabı” gibiydi. Bu kadar sakin ve hatasız oynayan yoktur sanırım Süper Lig’de.
Geçen sezon “Tarih Yazan Kadro” diyenler, asıl bu sezon tarih yazan takım ve teknik heyet diye pankart astırmalı, gazetelere tam sayfa baskı yaptırmalıdır. Öyle ya; dernek ve A.Ş. Başkanı istifa etmiş, belirsizlik had safhada ilen bu takımın başkansız ve yönetimsiz halde 2 haftada deplasmanda 4 puan toplayıp gelmiş bir takımı ve kenar yönetimi var.
Sevabı ve günahı ile giden Öztürk yönetimi artık geride kaldı. Antalyaspor camiası, başka kulüp ve camialara benzemez. 2001 senesinde yine bunun benzeri yönetimsiz bir ortam ve kaos varken Türk futbolunun ilk resmi taraftar grubu 07 Gençlik “Kimse yoksa biz varız” demiş ve Atilla Ekmen başkanlığında Cem Oğuz, Recep Güler, Esat Şeker, Süleyman Turhan, Aşkın Çomakoğlu, İsmet Darıcı, Hakkı Yılmaz, Hakan Karamancı gibi isimlerle yönetimi alarak takımı ligde tutmuştu. Tarih, asıl böyle yazılır.
Kolayı herkes yapar. Önemli olan rüzgara karşı işemektir. Ersun Hoca kereviz, pırasa ve ıspanaktan şiş köfte ve piyaz yapıyor. Üstüne de tahinli cevizli kabak tatlısı… Ersun Hocam, gitme kal. Tarih nasıl yazılır, bütün ülkeye gösterelim.
Son sözüm, Mevlana Celaleddin Rumi’den gelsin:
“Dün dünde kaldı cancağızım. Bugün yeni şeyler söylemek lazım.“