Bir Varmış Bir Yokmuş
Hakan Aydın yazdı…
Bir varmış, bir yokmuş. Develer berber iken, pireler tellal iken Bülent Korkmaz hoca iken diye başlayan 1001 Gece Masallarının sonuna geldiğimiz gün gibi aşikar artık.
Maça iki takım da tedirgin başladı. Çünkü her iki takımın da bu karşılaşmada kaybedeceği puan ya da puanlar, ilerleyen haftalarda iki takımı da çok sıkıntıya sokacaktı. Bunun bilinciyle her iki takım da tabir-i caizse birbirini adeta teraziye koyup tartmaya başladı. İlk 20 dakika oyunda üstün görünen, az da olsa pozisyonlara giren takım Antalyaspor’du. Yalnız bu ataklar sonuca gidecek kadar etkili değildi.
Geçen hafta üzerinden ürkekliğini attığını düşündüğümüz Paul Mukairu’nun sahada varlığıyla yokluğu belli değildi. Oyundan alınana dek ismini ekrandan bir veya iki kez duyduk. Böyle olunca atak girişimlerimizde sol kanattan Serdar Özkan ile gelmeye çalıştık. Orta saha üçlüsünün önünde oynayan Aatıf Chahechouhe aldığı bütün topları sahada sanki sadece kendisi varmış gibi egoistçe kullanıp, kendisi alıp gitmeye çalıştı. Zamanında atsa atak olabilecek pozisyonları hoyratça harcadı.
30. dakikadan sonra Kasımpaşa yavaş yavaş oyunu bizim sahaya yıkmaya başladı. Ama rakipte olgun ataklar yapamadı. Kasımpaşa ilk yarı sakatlıklardan ötürü üç oyuncu değiştirme hakkını kullanmak zorunda kaldı. Sanki bu değişiklikler bizim için fırsat olarak kabul edilebilir bir izlenim verdi.
Yalnız burada dikkat edilmesi gereken rakip takımı yaptığı son oyuncu değişikliğiydi. Sakatlık nedeniyle Kasımpaşa takımı savunma oyuncusu olan Veysel Sarı’nın yerine ikinci bir santrfor alarak oyuna başladı. Burada hepimizin gözden kaçırdığı nokta, Kasımpaşa Hocası Kemal Özeş oyuna ikinci bir santrfor alarak iki forvete dönerek oyuncularına bu maçı kazanmak istediği mesajını iletti. Futbolcu milleti aynı yarış atı gibidir. Binicisi iyi ve hırslı ise o da hırslı olur, mesajı alır. Hani bir deyim vardı ya Türkçe’de, “At sahibine göre kişner.”
İkinci yarıya Kasımpaşa çift forvetle başlayınca rakip bizden daha baskılı görünmeye başladı. Böyle olunca bizim defans hattının dengesi bozuldu. Şunu belirtmek isterim, Antalyaspor’a karşı hangi takım çift forvetle çıkarsa bizi çok sıkıntıya sokabilir. Maçı rahat kazanır. Hatta farklı kazanır. Nedenine gelince; geride oynayan iki stoperimiz de ağır. Adam paylaşımı yaparken hızlı forvetlere çok açık veriyorlar. Bir de bunun üstüne bu ikilinin önünde oynayan üçlüden Aatıf’ın defansif yönden katkısı olmayınca Charles’ın da yaşının verdiği fiziksel yorgunluktan ötürü her maç zor anlar yaşarız. Biz ise Mukairu’nun yerine Amilton ile başlayınca sağ kanadımız işlemeye başladı. Eğer Amilton sağlam ise, oyuna ilk on birde niye başlamaz, neden macera aranır? Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok.
İkinci yarıda Kasımpaşa’nın bu baskılı oyunu meyvesini verdi ve rakip golü buldu. Bülent Hoca ise hala Aatıf’ta ısrar edip Serdar Özkan’ın yerine Fredy’i oyuna alması, oyuna ivme katmadı. İleri doğru çıkmaya başladığımız dakikalarda Nazım’ın golüyle beraberliği sağladığımızı sandık fakat tartışılan bir kararla VAR uygulamasından gol iptal edildi. Bu moral bozukluğu ve konsantrasyon eksikliğinden ötürü ikinci golü kalemizde gördük. Bu dakikadan sonra sahaya “yan hakemlik“ten dönme orta hakem Koray Gencerler çıktı. Tıpkı şahinden dönme Doğan gibi Türk hakemliğinin yan sanayisi mübarek.
Biz skoru dengelemek adına öne çıkmaya başlayınca Kasımpaşa orta sahada kaptığı toplarla tehlikeli ataklar yaratarak kalemize geldi ve üçüncü golü buldu. Bu demek oluyor ki her takım biz gibi değil. Golü atıp geriye yaslanmıyor. Hep golü arıyor. Doğru olanı yapıyor. Bizim ise takım olarak çok kırılgan bir yapımız var ve golü yedikten sonra çabuk dağılıyoruz. Demoralize olup maçı bırakıyoruz.
Bir de yeni santrforumuz Leschuk’a değinmek istiyorum. Doukara ile karşılaştırıldığında yeni forvetimiz daha ağır ve pivot santrfor özelliği var. Doukara gibi rakip stoperleri gezdirmiyor. Boş koşular yapıp alan açmıyor. Leschuk tek santrforlu sistemde başarılı olamaz. Tek santrfor oynayacak meziyetleri yok. Eğer bu oyuncudan faydalanmak istiyorsak, oyun kurgusunu çift forvet üzerine kurmalıyız. O zaman kenar ortalarında pivot olarak yanındakine indirir, boş alan bulur veya buldurur. Böyle tek santrfor oynarsa rakip defans hattında kaybolur gider.
Bir de Doukara’yı 3 Milyon euroya satmak bize ne kazandırdı acaba? Onun yerine aldığımız iki transfer nereden baksanız 2 milyon TL’dir. Yarın Allah korusun bu takım küme düşerse Doukara’yı sattığımız 3 milyon euroya Süper Lig’e yeniden çıkabilir misiniz? Evdeki hesap çarşıya uymayabilir, bu her zaman böyledir.
Maçta gözüme takılan bir nokta da futbolcularla teknik heyetin bağı kopmuş gibi. Bu köprüyü kurmak için görevli futbol şubesinden sorumlu yönetici Aytaç Altay’ın varlığı ile yokluğu belli değil. Geçen sene bu işi Emre Önen gayet başarılı şekilde idare ediyordu. Topçu milleti ilgi ve alakadan hoşlanır. Gaza çabuk gelir. Aradaki bu bağı kurmaz isen bir bakmışsın herkes bir tarafa çekmiş. Bugün sahadaki topçuların yüzünden düşen bin parça idi. Takımda bir mutsuzluk var. Ama bunun nedenini yönetimin bilmesi lazım.
Maç sonu açıklamalarında Bülent Korkmaz’ın istifa sorusuna “Olabilir, öyle sesler çıkabilir. Başkan ve yönetim böyle karar verirse ayrılırım.” gibi açıklama yapması argo tabirle taraftarı Yalova Kaymakamı yerine koymaktır. Yalnız unuttuğu bir şey var, bu kulübün sahibi klişe lafla taraftardır. Bilmiyorsa da öğrenmesi lazımdır.
Son sözüm de yönetime…
Bir laf vardır, “Kızını dövmeyen dizini döver” diye. Bunu da futbola uyarlarsak, “Hocasını göndermeyen küme düşer.“