Akdeniz Akşamları
Hakan Aydın yazdı…
Maçtan önce esame listeleri açıklandığında kafamda şimşekler çakmaya başladı. Öyle ya, Beşiktaş maçının ikinci yarısı, kupa maçındaki bozgun, Rizespor’un geçen hafta şampiyonluk adaylarından Galatasaray’ı iyi ve diri bir oyunla yenmesi, kırmızı-beyaza gönül vermiş herkesi endişelendiriyordu.
Başlama vuruşu ile birlikte neredeyse sezonun en erken golünü atacaktı Antalyaspor. Kaçan gole üzülürken, birden sahneye çıkan Amilton ve Sinan Gümüş ortaklığı takımı adeta 1-0 önde başlatmıştı.
Yine golden sonra hastalığımız olan topu rakibe vererek kendi alanımızda beklemeye başladık. Beşiktaş maçında eleştirdiğim bir orta saha ile yani topla atak yaparken topsuz oyun dediğimiz kaptırılan toplarda rakibi kovalayıp rahatsız etmeyen, pres yapmayan, oyunun defansif yönünde sadece Hakan Özmert’in omuzlarına yüklenen yük, rakiplerin orta alanı çok çabuk geçip 1. bölgedeki savunma hattıyla karşı karşıya kalmaları, Antalyaspor için çok büyük bir handikaptı. Gerçi bu maçta erken öne geçen Antalyaspor, rakibin kapanıp hızlı kontratakları ve kanat adamları ile bizi tuzağa düşürüp sonuca gitmelerini erken bulduğumuz golle alt üst ettik.
Rakip takım erken yediği golden sonra üzerimize gelmeye başladı. 20. dakikadan sonra oyunda dengeyi kuran Rizespor, hızlı kanatları ile sağdan ve soldan gelmeye başladı. Antalyaspor ile kapılan ani toplarla hızlı kanat adamları Sinan Gümüş ve Amilton, zaman zaman Podolski ile rakip takımın adeta başını döndürdük. Sanki lunaparktaki dönme dolaplara binip dengesini kaybetmiş gibilerdi. İlk yarıda özellikle Amilton lokomotif gibi hem defansta hem hücumda takımdaki en büyük katkıyı sağlayan oyuncuların başında geldi. Rakipten kapıp taşıdığı toplarla ilk yarıyı yine farklı bir skorla kapatabilirdik maalesef ileri uç biraz becerikli olsa maç daha erken bitebilirdi.
Oyunun bizim adımıza sıkıştığı anlarda kaleci Boffin kupa maçının saymaz isek tam bir kurtarıcı oldu.
İlk yarının istatistiklerine baktığımızda, topla oynamada rakip Çaykur Rizespor’un %59’a %41 gibi bariz bir üstünlüğü vardı. Pas ortalamasında yine Rizespor’un ezici bir üstünlüğü vardı. Antalyaspor’un 160 pasına karşılık rakibin 2 katı pas oranı var.
Yalnız ilk yarı istatistiklerinde rakip ceza sahasında topla buluşmada 13/4, köşe vuruşlarında 5/2 gibi büyük bir fark ortaya çıkıyor. Bu da bize Antalyaspor’un ileri ucunun tam bir yüksek gerilim hattı gibi olduğunu gösteriyor. Dokunan yanıyor.
Maçta ikinci devre yine oyunu kendi yarı alanımızda kabul edip farkı artırmak için rakibin hata yapmasını bekleyerek gole ve goller bulmayı planlayan Tamer Hoca, yine Amilton’un adeta yoktan var ettiği bir pozisyonda adeta penaltıyı alarak takımı rahatlattı ve adeta bize haziran ayında “Akdeniz Akşamları“nı yaşattı.
Hele bir de üç dakika sonra farkı üçe çıkarıp iyice rahatlayan Antalyaspor için artık gelen galibiyet, kötü günlerin bittiğinin ve güzel günlerin habercisiydi adeta. Alt grupla artık bağımızı kopartıp ulusal medya ve basında düşme adayları arasında Antalyaspor’un adının geçmemesi, hepimize rahat bir nefes aldırdı.
Son sözüm Lord Byron’dan gelsin: “Geleceğin en iyi kahini, geçmiştir“