Giriş Gelişme Sonuç
Ahmet Çolak yazdı…
Sezona yeni GİRİŞ yapan bir takım olarak biraz sabır gösterilmesinin, yeni transferlerin uyum sorununu aşması gerektiğini yazmıştık. Gördük ki oynanan ilk iki 90 dakika itibariyle camiadaki neredeyse bütün herkes ağız birliği yapmış gibi yüksek sesle bu işin böyle gitmeyeceğini dillendirmeye başladı.
Yapılan 10’a yakın transfer takviyesi ile dahi takımın bir arpa boyu yol kat edemediği görülmektedir. Şimdi sormak gerekir, yapılan transferler kimin dahli ile olmaktadır? Eğer teknik adam Ersun Yanal isteğiyle ise hocaya “Bu kadar transfer yaptırdın lakin oyun anlayışında bir gram değişiklik yok, senin amacın kulübü zarara uğratmak mıdır” diye sormazlar mı? Yok, başkan ve yönetim kurulu içerisinden birileri transferleri yaptıysa, bu defa hoca çıkıp “Benim istediğim oyuncular alınmadı. Bütün sorumluluk onlardadır” derse, bu kez kulübü ekonomik olarak zarara uğratma okları tamamen işin başındakilere yani yürütme makamına gider. Nereden bakarsanız iki ucu farklı değnek.
Geçen sezon hocanın takım ile hazırlık kampı yapmaması, ilk transfer döneminde ve devre arasında tahta kapalı olduğu için takviyelerin yapılamaması nedeniyle çok fazla eleştiriye maruz kalmamıştı. Fakat bu sezon ters orantılı olarak, hepsinin içinde olması sorumluluğunu bir kat daha artırmıştır.
Bu sezon taraftarın büyük tabir edilen takımlarda çalışan ve ulusal takım apoletli, bilimsel ve akademik çalışma ortamını seven, teknolojiyi sonuna kadar kullanan, çalıştığı takımlarda göze hoş gelen hücum futbolu oynatan, sürekli yeniliğe açık ve oyun planında varyasyonlar deneyen Ersun Yanal’dan bu sezon GELİŞME gösteren bir oyun anlayışı ile patlama bekledikleri Antalyaspor’u görme istekleri en üst seviyedeydi. Maalesef ilk iki hafta itibariyle bunların onda birini dahi görmeleri mümkün olmadı. Hoca geçen sezonki Hatay maçı hezimeti sonrası uygulamaya koyduğu oyun anlayışı ile Antalyaspor takımının kimyasını bozmuştur. İçerideki oyuncu grubunun tamamı neredeyse yeteneklerini kaybetme noktasına gelmiştir. Futbolcu oynayarak zevk alır, savunarak değil! Sahada iki pas yapamayan takım, orta alan yani ikinci bölgede sürekli top kaybeden ve bloklar arası kopuk kopuk oynayan, neredeyse üçüncü bölgeyi kullanmayı hiç düşünmeyen oyun düzeninde futbolcuyu motive edemezsiniz. Hal böyle olunca rakiplerinizin istek ve arzularını da fazlası ile artırmış olursunuz.
İlk hafta Göztepe maçında rakip stoperleri Atınç ve Dino Arslanagic ile sürekli gol aramışlar, nitekim beraberlik golünü de bu oyuncuların biriyle bulmuşlardır. Son Fenerbahçe maçında rakibin Macar ve Kore asıllı stoperleri sürekli ceza sahamız ve çevresinde gol arama girişimlerinde bulunmuşlardır. Hatta üçüncü bölgeyi hiç tehdit edemediğimiz için rakip teknik adamlar neredeyse akan oyunda kalecilerini dahi hücum hattına gönderme cesaretini gösterme durumuna gelmişlerdir. Yani kısacası takımın acizliğini bu latife bile yeteri kadar anlatmaktadır.
SONUÇ, vizyonu eksik ve ekonomik olarak yetersiz görünen bir yönetim ile formsuz, isteksiz bir teknik adam performansı birleşince bu takımdan başarı beklemek hayalden öteye gitmeyecek. Durum bunu arz etmektedir. Hepinizin ortak arzusu bu takımın üst seviye oyun oynayan, Süper Lig’de her sezonu ilk yedi takım arasında bitiren ve Avrupa kupalarında boy gösteren ekipler arasında olmasıdır. Lakin yukarıda belirttiğimiz sebeplerden ötürü bu saydıklarımız pek mümkün görünmemektedir. Yol yakınken bunların sebepleri araştırılıp gereken kararların ivedilikle alınması elzem hale gelmiştir. Yoksa ileride geri dönüşü olmayan yola girilir ve bıraktığı izler kolay kolay silinemez.