Röportaj: Ahmet Sönmez
SadeceAntalyaspor.com – Ahmet Sönmez Röportajı …
SadeceAntalyaspor ailesi olarak, Antalyaspor’un eski futbolcusu ve Antalyaspor U17 Teknik Sorumlusu Ahmet Sönmez ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
Bu keyifli röportaj için hocamız Ahmet Sönmez’e teşekkür ederiz.
Öncelikle sizi tanıyalım. Ahmet Sönmez kimdir?
1970 yılında Bursa’da doğdum. Futbola Kemalpaşa altyapısında başladım. Aslında geç başladım. Şimdiki nesil çok şanslı, 6-7 yaşında futbola başlıyorlar. Ben 15 yaşında amatör olarak başladım. Sonra Kemalpaşaspor’un amatör takımına geçtim. Ama daha öncesinde okul bahçesinde, sokak aralarında, mahalle maçlarında 6-7 yaşından beri sokak kültürü altyapısı vardı.
O zamanlar 3. Lig ve genç takım vardı. Genç takımla Perşembe günleri maç yapılırdı. Çift kalelerde 3. Ligdeki profesyonel takımın hocası beni beğendi ve antrenmanlara başladım. Altı ay sonra da 17 18 yaşında oynatmaya başladılar ve 3. Lig’de profesyonel olarak başlamış oldum. 2 yıl burada oynadıktan sonra Antalyaspor’dan Kenan Abimiz gelmişti. Onunla yan yana oynadık ve beni Antalyaspor’a tavsiye etti. O dönem Atilla Akın vardı. Onunla görüştük ve Antalyaspor kariyerim başlamış oldu.
İlk yıl yeni gelmişim, geldiğimiz takım 3. Lig’de ve şampiyonluğa oynayan bir takıma gelmişim. Oynayamadım ama ertesi yıl Adnan Dinçer Hocamız gelmişti. Onunla birlikte devre arasında gönderilme ihtimalim vardı. Devre arasında Adnan Hoca beni oynattı ve başarılı oldum. O benim dönüm noktam oldu. Orada başarısız olsaydım ya babamın yanında marangoz olacaktım ya da geldiğim takıma dönecektim. Daha sonra Adnan Hoca bana güvendi, oynatmaya başladı. İki yıl sonra şampiyonluk yaşadım. Ondan sonra da 1991’den 2002’ye dek Antalyaspor’da bilfiil oynadım. Bazen tam bazen az oynadım, oynamadığım yıl bile oldu ama çalışkan bir sporcuydum, görev adamıydım. 12-13 yıl Antalyaspor’da profesyonel olarak güzel zamanlar geçirdim, üzüntüler yaşadım. Futbol bu, hayatımızda bunlar var zaten. Çok şeyler kazandım, çok şeyler kaybettim. Her şeyi yaşadım ama insanlara da bir imaj bıraktım. Ahmet Sönmez dendiği zaman “Efendi, beyefendi” imajını verdiğim için çok mutluyum, gururluyum. Bunu kendi öğrencilerime de anlatıyorum.
Daha sonra Burdurspor’a gittim ve 1.5 yıl kadar boştaydım. 39 yaşında Antalyaspor’da antrenörlüğe başladım. U18 yaş grubunda başladım, daha sonra ağır bir rahatsızlık geçirdim. Bir yıl ara verdim, daha sonra 12-13 yaş grupları, 14 yaş grubu derken şimdi U17 yaş grubunu çalıştırıyorum.
******************************************************************************
Antalyaspor, Ahmet Sönmez için ne ifade ediyor?
Benim hayatımın yarısı diyebilirim. 21 yaşında buraya geldim, şu an 47 yaşındayım. Yaşamımın yarısı Antalyaspor düşüncesiyle, Antalyaspor’a emek vererek geçmiş. Hem kendim oynadım hem de çocukları yetiştirdim. Yukarıdaki yöneticilerimiz görev verirse biz zaten her kategoride ayırt etmeden hizmet etmeye varız. Ben futbolculuk hayatımda da görev adamıydım, antrenörlük hayatımda da öyleyim. Layık görüldüğü sürece her dalda her zaman göreve hazırız.
******************************************************************************
Antalyaspor tarihinin en uzun sezon forma giyen ismi unvanını elinizde bulunduruyorsunuz. Yine Antalyaspor’un en çok forma giyen isimlerinden birisisiniz. 2009 yılından bu yana ise neredeyse her kategoride Antalyaspor altyapısında görev aldınız. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Şimdi dediğim gibi ben öyle oynuyorum ya da oynamıyorum diye takılan birisi değildim. Tabii ki oynamadığımda üzülüyordum ama işime baktığım için bu çok önemli değildi. Elbette daha çok forma giymek isterdim. Ama o zamanki görevimiz neyse en iyi şekilde yapmaya çalışıyorduk. Bir sezonda iki üç maç oynadığımda bile görevimi yapabildiysem ne mutlu bana. Demek ki yıllarca bu kulüpte bir şeyler yaptırarak kalmamışım. Benim çalışkanlığımı biliyorlar, beni biliyorlar. Onlar da göndermek istememişler. Temennim Antalyaspor bünyesinde her zaman olmaktır. Ama olmasam bile yaptığım işler ve verdiğim hizmetlerden ötürü benim için güzel bir anı olarak kalmış olacak.
Antalyaspor tarihinde bu kadar uzun süre görev alıp istatistiklere göre hiç kırmızı kart görmemişsiniz. Oynadığınız mevkiye göre böyle bir istatistiği nasıl değerlendirirsiniz?
Bu benim çocuklara verdiğim en güzel örneklerden birisidir. Çocuklara soruyorum “Yıllarca oynadım, kaç kırmızı kart görmüşümdür” diye. Beş, on, on beş… Sayıyorlar. “Sıfır” diyorum, şaşırıyorlar. İnandırıcı gelmiyor onlara. Ben savunma oynuyordum ama futbol tarzım hırslı da olsa daha çok tereyağından kıl çeker gibi inceden topu çekip alan bir futbolcuydum. Dört sarı karttan ceza dahi almadım bir sezon içinde. Çok konuşan bir insan değilim, sakinim. Maçlara baktığınızda 100 sarı kartın 70 tanesi itiraz ve konuşmaktan oluyor. Bu durum benim yapımdan ötürü istatistikten çıkmış oluyor. Güzel bir şey aslında bu… Çocuklar bir şey duymak istiyor bizden. O benim dönüm noktam var ya, ya marangoz ya futbolcu olacağım… Bu davranışları onlara örnek olarak verdiğim için ben bir uç noktayım. Ahmet Sönmez’in kırmızı kartı yok, sarı kartı çok nadir. Çocuklar söylediğin zaman anlamayabiliyorlar. Yaşamaları lazım. Ne kadar anlatsan da yaşadığın zaman farklı olur. Ben kendimden örnek veriyorum. Onlar için bir örnek olabilirim. Tam böyle canlı bir örneğim onlar için, bu konuda şanslılar.
******************************************************************************
Avrupa bileti için önemli bir aşama olsa da son sezonlarda Antalyaspor’un kupayı fazla önemsemediği dikkat çekiyor. Siz ise Türkiye Kupası Finali’nde Galatasaray’a karşı oynamış bir oyuncu olarak bu konuyu nasıl yorumlarsınız?
Öyle bir durum oluyor ki bazı takımlar düşmemeye oynuyor ya da bazı sıkıntılar oluyor, bazıları da şampiyonluğa oynuyor. Bu takımlar için Türkiye Kupası çok büyük bir hedef olmuyor. Kupa gelenekselliğini kaybetmiş gibi geliyor bana. Önceden Avrupa’ya giden takım az oluyordu, bir hedef oluyordu. Şimdi o kaybedildi. Önceden TSYD, Cumhurbaşkanlığı gibi kupalar vardı. Bu kupalar dahi o kadar önemliydi ki… Futbol artık ticarileşti. Bizim zamanımızda maç kazandığında dahi doğru dürüst maç geliri yoktu. Artık Türkiye Kupası’nın bir esprisi kalmadı diye düşünüyorum. Hem ligi hem kupayı aynı anda götürüyorsun. O da ayrı bir şey.
Kupa zamanında takım kötüydü. Rıza Hoca’dan sonra bir çıkış yakalandı. “Biz kupayı düşünelim, lig önemli değil.” Diyemezsin. Çünkü düşüyorsun. Bir işe yaramaz ki! Çok fazla maç yapıyorsun, ayrı şeyler düşünüyorsun. Biz altyapıdayız, A Takım’ın düşüncelerini bilemeyiz ama öncelikli olarak ligin düşünülmesi lazım.
******************************************************************************
Daha önce Antalyaspor’da çalıştırdığınız yaş gruplarına da bakarsak mevcut genç futbolcuların seviyesini nasıl görüyorsunuz?
Takım ya da oyuncu seviyesini iyi bir takımla kıyaslamak ya da o takımın oyuncusuyla kıyaslamak lazım. Eğitim olarak sıkıntı yok. Hocalarımız bu konuda deneyimliler. David de geldi, onunla birlikte iyi bir planlama içine girdik ve o planlarla çalışıyoruz.
Tamam, sıkıntı yok hocalarda ama takımlarda da iyi oyuncuların olması lazım. 18 oyuncu da üst düzey seviyede değil tabii ki, hepsi Messi değil. İleriye dönük ışık veren oyuncularımız var. Benim yaş grubumdan bahsedersek, bir oyuncum profesyonel oldu. 2000 doğumlu ve U21’de oynuyor. Üç oyuncum U19’a gitti. Oyuncularımızdan bazıları başka takımlara gidebiliyor, ailesi başka yerleri tercih edebiliyor. Kaçırdığımız oyuncular da var. Onları keşfedip kazandırmamız ve boşlukları doldurmamız kazım her yıl. Bir takımda 4-5 oyuncu iyi bir yere gelene dek yukarıya doğru daha fazla sayıda kaliteli oyuncularla çıkmalıyız. Ama bu zamanla olacak. David geldiğinden beri biraz daha küçük yaş gruplarına önem veriyor. Onunla birlikte ilerleyen zamanda daha iyiye gideceğiz.
Planlarımız oluştu, hocalarımız belli ve aynı düzeyde çalışıyoruz. Sahalarımızın zemini güzel, çim sahada çalışıyoruz. Önceden halı sahada kalecilerimiz yan top, stoperlerimiz hava topu çalışamazdı. Maçtan maça bu deneyimi yaşıyordu. Şimdi ise A takım sahasına geçince örneğin kalecimiz zamanlamasını ayarlayabiliyor, bunu antrenmanda yaşıyor. Bu da bireysel olarak o oyuncuya katkı sağlıyor. O yönden de antrenman planlarımız biraz daha gelişiyor ve topla daha çok oynamaya ayarlıyız. Daha çok topla temas ediyoruz. Yavaş yavaş istediğimiz şeyleri sahada görmeye başlıyoruz. 11 yaş grubu ile 16 17 yaş grubunun planları hemen hemen aynı. Alt kategorideki hoca üst kategoriye gelse ya da üst kategorideki hoca alt kategoriye gitse sıkıntı yaşamaz bu yüzden. Önümüzdeki zamanlarda da inanıyorum ki daha da iyileşmeler olacak.
Altyapıdaki öğrencilere ne gibi dersler vermektesiniz? Gençlere yaklaşımınız nasıldır?
Öğrencilerime kendimden örnek veriyorum. Kadroya giremeyen var, oynayamayan var. Onlara oynadığım zamanları anlatıyorum. Onlara da aynı şekilde çalışmaları için ders veriyorum. Ben de zamanında “Hoca beni oynatmadı, beni kadroya almadı” diyordum. Hoca olunca anladım ki ben o zaman daha iyi olmalı ve daha çok çalışmalıymışım. Çocuklara da bunu anlatmaya çalışıyorum. “Çalışın, ben öyle yaptım ve hiçbir zaman isyan edip bırakmadım” diyorum. Onlara tecrübelerimizi yansıtmaya, anlatmaya çalışıyoruz. %20 futbol konuşuyorsam %80 ahlak, davranış, terbiye, konuma tarzını aktarıyorum. Her kategoride çalıştığım için o yaş grubunun psikolojisini öğrendim diyebilirim. Küçüğe bir şey söylüyorsun, onun için top önemli. Büyüğe bir şey söylüyorsun, bir şey dediğinde bozuluyor. İlk defa bir şey yaşasam da bir daha yaşadığımda nasıl davranacağımı biliyorum. Altyapıda tecrübem oluştu ve bu konuda donanımlı hale geldim. Güzel bir şey aslında bu…
“’A futbolcu nasıl’ diye sorulduğunda terbiyesiz mi efendi mi denmesini istersiniz” diyorum. O benim dönüm noktam var ya hani, ya marangoz ya da futbolcu olacağım. Ayrıca Ahmet Sönmez’in kırmızı kartı yok, sarı kartı ise çok nadir. Bu davranışları örnek olarak verdiğim için ben bir uç noktayım onlar için. Uzun yıllar oynamış canlı bir örneğim. Söylediğin zaman anlamıyorlar belki, yaşamaları lazım. Ne kadar anlatsam da yaşadığı zaman daha farklı oluyor.
Şu giydikleri formanın önemini anlatıyorum onlara. Çarşıya gittiğinde taşımanın önemini aktarıyorum. Antalyaspor’a gelmek isteyen onların yaş gruplarında yüzlerce insan var. O armanın değerini bilecekler. Bakın, bu çok önemli bir şey. Buna layık olmak gerekiyor. Bunu çıkarttığım zaman rahat rahat gezerim ama armanın ağırlığı çok farklı, ona göre davranılması lazım. Bu forma üzerindeyken rahat olamazsın, olmamalısın.
******************************************************************************
Altyapıdaki gençlerin doğru bir şekilde eğitilebilmesi için nasıl bir yapı inşa etmek gerekir?
Yöneticilerin altyapıyı bilmesi lazım… Yaşaması lazım. Bu işi bilen, yaşayan insanlar farklı bakabilir ama altyapının ne olduğunu bile bilmez bazıları. Ne gerek var denebilir ama aslında çok gerek var. Avrupa’ya baktığınız zaman altyapının ne kadar önemli olduğunu görürsünüz. Ülkemizde bunun örneğini Altınordu yapıyor. Başkanları kendisi için altyapının önemli olduğunu söylüyor. Kendini adamış. Türkiye’nin her yerinden oyuncu buluyor, tarıyor, izliyor. Bence doğru yapıyor.
Türkiye’de sabırsızız, her şey bir an önce olsun istiyoruz. Aslında bunu kafaya koyduktan sonra yapabiliriz. Taraftarlar da bu anlayışta olmalı, gerekirse bir beş yıl dayanabilmeliler. Altınordu’ya Türkiye de taraftar da alışmış. Ama bir Fenerbahçe, Galatasaray, Antalyaspor bunu yapabilir mi? Her kafadan bir ses çıkabilir, bu yüzden çok zor. Kafaya koyup kimseye aldırmayacak bir insan lazım. Altyapıya önem verilmeli.
Ayrıca eğitim sistemimiz futbola uymuyor, çakışıyor. Bunu öyle bir hale getirmeliyiz ki Avrupa gibi olmalıyız. Sabah dersine gitmeli, öğleden sonra sporuna gitmeli. Bizde sabah 07.00’de okula gidiyor, akşam 15.30’a dek okulda. Bütün zamanını okulda geçiriyor. Antrenmana gelmesi en erken 16.30. Ekstra eğitim vermeye çalışsak zaman yok ki! Geçtiğimiz yıllarda Milli Eğitim’den birkaç öğretmen geldi, etüt tarzında ekstra ders verdiler önemli dersler için. Güzel bir şey aslında ama devamı olmuyor. Eğitim futbol ile çakışıyor ve bir yerde yol ayrımına geliniyor. Biz her zaman “Önce okul” diyoruz. Ama onlar futbolcu olma amacıyla ders çalışmıyor. İkisini bir arada götürmelisin. Sen daha futbolcu aday adayısın. Ya futbolcu olamazsan? O zaman elinde hiçbir şey kalmıyor. Onun için önce eğitim ondan sonra futbol diyoruz.
******************************************************************************
Peki, kulüp altyapı antrenörlerinin geliştirilmesi ve doğru bir şekilde yetiştirilmesi için ne gibi yollar izlenmelidir?
Çoğu antrenörümüz zaten kurslarını tamamlayan antrenörler. Onlarla ilgili sıkıntımız yok. Bilgi birikimimiz mevcut. David’in gelmesinin ardından rota ona göre ve uygulayış şekli üzerinde çalışmaya devam ediyoruz. Biz elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Ama antrenörlerin de kendilerini güncellemesi lazım. Her yıl konular değişiyor, federasyon da bu konuda arada bir CD, broşür gibi şeyler gönderse keşke. Konular aynı ama gelişiyor, analiz giriyor, farklı uygulamalar geliyor. Onlarla ilgili dokümanlar, dergiler gibi yayınlarla bilgilendirilebiliriz. Kursa gidemesek bile böyle bir çalışma olmuş diye kendimizi geliştirebiliriz.
Ayrıca okumak, araştırmak gerek. Gelişime açık olmak gerek. “Bunu ben biliyorum” demekle olmuyor. Önceden profesyonel değildik. 20-30 yıl önce durmadan koşuluyordu. Şimdi ilk antrenmanda topa başlatıyorsun. Ben mesela hiçbir zaman “Biliyorum” demem. Yeni bir şey varsa öğrenmek isterim. Antrenman yaptıracaksam açarım Youtube’u, ekstra bir video izlerim. Top sürmeyle, taktikle ve bunun gibi birçok şeyle ilgili bir sürü çalışma önünüze çıkıyor. Araştırmak lazım, araştırmacı olmak lazım.
Başkanımız Ali Şafak Öztürk sezon başında Barcelona İstanbul Futbol Okulları Direktörü David Badia’yı getirdi. David ile ilişkileriniz nasıl ve bu altyapı atağı sizce sonuç verdi mi?
David bizim bir şansımız oldu. Yabancı bir uzman sonuçta… Avrupa’da profesyonellik var diyoruz ya, o da bir Avrupalı. Ciddiyetini, disiplinini uygulayan ve fark ettiren bir insan… Gayet düzen içerisinde gidiyoruz. Çalışmalarımıza yardımcı oluyor, konuşup paylaşıyoruz. Soruyoruz, bizim görmemiz önemli değil farklı bir uzman gözü daha önemli. Bazı şeyleri birlikte düzeltiyoruz. Fikir alışverişinde bulunuyoruz. Önemli bir insan bizim için. Ayrıca onun altyapıya getirilmesi kulübümüzün de altyapıya ne kadar önem verdiğinin ispatı. Böyle bir atılım var ki altyapıyı düşünüyoruz. Kıyafetler, kitler, sahalar her şey dört dörtlük.
******************************************************************************
Bugüne dek Antalyaspor’da gerek futbolculuk gerek antrenörlük zamanlarınızda birçok başkanla çalıştınız. Bu başkanları nasıl yorumlarsınız?
Ben Antalyaspor’a geldiğimde Hasan Subaşı vardı. İsmail Abi, Turgay Abiler vardı. O dönem mesela şimdiye dek gördüğüm en sıcak yönetimdi. O zamanlar sözleşmede ne yazmış, çekmiş, senetmiş konuşulmazdı. Bir samimiyet, bir sözlü güven vardı.
Antrenörlük dönemimde ise altyapı farklı olduğu için bizi çok etkilemedi. Ama Hasan Akıncıoğlu’nun oluşan borcun çabasını verdiğini biliyorum. Güzel bir dönem oldu. Kulübü rahatlatmak için çok çaba sarf etti. Gültekin Gencer döneminde de Eto’o geldi, Antalyaspor Afrika’da dahi bilinmeye başladı. Ali Şafak Öztürk döneminde ise marka değeri arttı. Herkes bir şeyler katmaya çalıştı.
******************************************************************************
Futbol hayatınızda yaşadığınız en ilginç anı nedir?
Aslında maç dışında bir anım var unutamadığım. Antalyaspor’da oynadığım ve şampiyon olduğumuz yıldı. Bizim kapalının karşısında Işıklar’da bir kafe vardı. Bana bir telefon gelmiş, ben de açtım. İlhan Cavcav aradı beni. Beni kafede bulmuş. O zamanlar cep telefonu yok tabi. Nereye gider bu çocuk, nerelerde takılır derken Ahmet diye bir kaleci vardı orada, ondan öğrenmiş galiba nerede olduğumu. O zamanlar herkesin bonservisi belli olurdu. Benim de şimdinin 1 Milyon TL’si gibi bir rakamdı. Bonservisimi sordu, “Bilmiyorum Başkanım.” dedim. “İyi tamam.” dedi. Sonra bonservisim yüksek açıklandı ve bir daha beni aramadı. Bu anıyı hiç unutmuyorum.
Antalyaspor’a dair sizde en çok yer edinen maç hangisi olmuştur?
Siirt’te Benhurların olduğu zaman… Onlarla şampiyonluk mücadelesi veriyoruz, Benhur’u ben tutuyorum. Ama kendimi nasıl adapte etmişim, kitlenmişim yani. Herkes benden o adamı tutmamı istiyor, ben de “O adamı Galatasaray istiyor, ben nasıl tutayım.” Diyorum. Kazandık maçı. Maç bitti, herkes seviniyor ben ise ağladım. Bende böyle bir yer edinmiştir bu maç.
******************************************************************************
Biraz da günlük hayattaki Ahmet Sönmez’i tanıyalım. Boş zamanlarınızı nasıl değerlendirirsiniz?
Boş zamanlarımda dinleniyorum. Biz ne kadar keyifli bir şey yapsak da stresli bir iş yapıyoruz. Bize ne güzel oynuyorlar, çocuklarla vakit geçiriyorlar deseler de bunun ters tarafı var. Ne antrenmanlar ne sıkıntılar ne problemler yaşıyoruz. Bu çocukların sıkıntıları var, herkes oynamak istiyor. Bir oyuncuya değil 11 oyuncuya bakıyoruz. Kolay değil. Biraz uzak kalmaya çalışıyorum futboldan.
Ben gezmeyi severim, bisiklete binmeyi severim. Ben fotoğraf çekmeyi seviyorum. Resim yeteneğim de var, bazen düşünüyorum alayım şövaleyi şöyle, koyayım çizeyim ama o biraz uğraş gerektiriyor. Fotoğraf çekmek daha kolay geliyor bana.
******************************************************************************
Günlük hayatta kendinizi “Her şeyi fotoğraflayan biri” olarak tanımlıyorsunuz. Fotoğraf çekmek sizin için ne ifade ediyor?
Fotoğraf benim için ayrı bir hobi. Benim için ayrı bir terapi, motivasyon. Güzel şeyleri çekmeye çalışıyorum. En sevdiğim şey diyebilirim fotoğraf için. Hayatımın bir parçası… Eğer bir şey gördüysem ve o şey fotoğraflık ise saatlerce çekebilirim.
Üç ay önce Fethiye’ye gittik, limanın orada kaldık. Makinemi,lenslerimi, tripodumu da yanıma almıştım. Yemekten sonra yarım saat bir keşif yaptım, sonra malzemelerimi alıp 11’de gittim ve iki saat fotoğraf çektim. Düşün yani, dünyayı unutuyorum.
******************************************************************************
SadeceAntalyaspor.com Ailesi olarak bu keyifli röportaj için teşekkür ederiz. Son olarak bizler aracılığı ile Antalyaspor taraftarlarına iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?
RÖPORTAJ: Ünal AYDIN
FOTOĞRAF: Eda GENÇ AYDIN
* Bu röportaj, 24 Nisan 2017 tarihinde yapılmıştır.