Sir Alex Ferguson
Levent Sağlam yazdı…
Maça saatler kala Kadıköy’de, stat çevresinde bir gezinti yaptım .İnsanlar barlarda, restoranlarda arkadaşlarıyla, aileleriyle maçtan önce bir araya gelmişlerdi. Eğleniyorlar, maça hazırlanıyorlardı. Onlara imrenerek baktım.
Ülker Stadyumu, Kadıköy’ün merkezinde, ulaşımı kolay bir stat. Ambiyansı mükemmel.Aklıma Işıklar’daki mabedimiz Atatürk Stadyumu geldi. Aslında yıkılıp 25 bin kişilik bir butik stat yapılabilirdi. “Olmaz, orası sit alanı” dediğinizi duyar gibiyim. Ben de diyorum ki şu an Dolmabahçe’de bulunan Beşiktaş Stadyumu’nun olduğu yer de sit alanı değil midir?
Maça gelirsek; bu maç hakkında benim düşüncem, geçen hafta dediğim gibi “Puan ya da puanlar alabiliriz. Bu maç benim için ölçü değil, esas önemli olan içerideki Gençlerbirliği maçıdır. Puan alırsam da öper, haneme koyarım” idi.
Son yedi haftanın istatistiklerine bakarsak, dışarıda iki galibiyet ve bir beraberlik ile alınan yedi puana karşı içeride bir galibiyet ve bir beraberlikle alınan dört puan…
Bence bu maçta alınan üç puanın anlamı, Denizlispor ve Kayserispor maçında kaybedilen beş puanın bonusu olmasıdır. Çok önemlidir. Ufuk Akyol’un golü Isaac Promise’e armağan etmesi ise çok anlamlıydı. Ufuk Akyol geldiğinden bu yana performansını daha da artırarak devam ediyor.
Daha oyunun başında, altıncı dakikada öne geçip, seksen dört dakika direnç gösterip iyi savunma yapmak önemli ise de kendi ceza sahası içine skoru korumak adına çekilmek de bir o kadar yanlıştı. Savunma hattını biraz daha öne çekebilirdik. Aatıf, Hakan, Chico, Celustka üzerinden konuşursak söz konusu oyuncuların bu maçta ne kadar önemli olduklarını gördük. Kaldı ki bu oyuncular son zamanlarda gündemde olan oyunculardı.
Bence bizim için oyunun kırılma anı, oyunun altmış altıncı dakikasıydı. Bu dakikada ve sonrasında kornerden gelen pozisyonda önce Hakan ile sonrasında ise Mukairu, Diego ve Celustka ile sonuca gidemeyişimizdi.
Bu geceye özel diğer dikkatimi çeken ise sahanın en yetersiz isminin Mukairu olmasıydı. Zira çok güçsüzdü. Umarım milli arada kendisini toparlar. Kendisi umut vaat eden bir oyuncu.
Bir başka şansımız da yetmişinci ile sekseninci dakikalar arasında üçüncü oyuncuyu değistirmeyişimiz oldu. Eğer değiştirmiş olsaydık on kişi kalmamız kaçınılmazdı .Zira Bahadır’ın sakatlanması hesapta yoktu.
Maçın hakemine gelirsek, Fenerbahçeli oyuncuların penaltı ve benzeri konulardaki itirazlarını dikkate almadı. Zaten penaltıyla uzaktan yakından alakası olmayan pozisyonlardı .Ama oyunun son dakikalarında başka bir kimliğe büründü. Adeta Fenerbahçe’ye hoş görünmek adına uyduruk fauller çaldı. Vedat Muriç’in Diego’ya yaptığı kart net kırmızıydı. Hadi kırmızı kart göstermedin bari sarı kart gösterseydin. Vedat’ın Bahadır’a yaptığı hareketi sarı kart olarak değerlendirseydin, çift sarı kart atılır ve Fenerbahçe on kişi kalırdı.
Bir de bu maçın istatistiklerine bakalım;
FENERBAHÇE ANTALYASPOR
—————————————-
6 Başarılı Şut 5
16 Başarısız Şut 2
10 Korner 3
%75 Topla Oynama %25
Bu tabloya bakarsak göze hoş gelmeyen, sürekli baskı yiyen, kapanan bir Antalyaspor izliyoruz. Sonuçta galip gelen kim? Antalyaspor. Üç puanı alan kim? Antalyaspor. Yayın gelirini alan kim? Antalyaspor. Taraftarı mutlu olan kim? Antalyaspor. Kimden aldın? Fenerbahçe’den. Nerede aldın? Kadıköy’de. Allah’tan belamı mı istiyorum? Hayır. Üç puanın keyfini çıkaralım.
Esas bu maçla ilgili bakılması gereken ne istatistikler ne de oynanan oyun olmalı. Bence sahadaki mücadele daha önemliydi.
Hangi ruh haliyle söylemiş bilmiyorum ama istatistiklere önem veren bir futbol adamı olan Manchester United’ın teknik direktörü Sir Alex Ferguson’un bir sözü geldi aklıma, affınıza sığınarak:
“İstatistikler mini etek gibidir. Çok şey gösterir ama en önemli şeyi göstermez“