Oscarlık Taraftar
Hakan Aydın yazdı…
Hafta içi sosyal medyada taraftarlarca yapılan açıklamalar, her iki camiayı da germişti. Bir de üstüne kendini Alanyaspor tribün lideri olarak lanse edenler, bir kahvehanede açıklamada bulunup son cümlelerinde Antalyaspor taraftarını tehdit eden açıklamalarda bulunmaları işin tuzu biberi oldu.
Bu gerginliklerin üzerine rakibin son dört maçının üçünden mağlubiyetle ayrılması ve düşüşte olması, kendisinin bağlı olduğu ilin takımıyla karşılaşacak olmalarıyla birleşince Alanyaspor iki kat daha motive olmuştu.
Bu sebeplerden ötürü maça hızlı başlayan taraf beklenildiği gibi Aytemiz Alanyaspor oldu. Özellikle ilk 10 dakika neredeyse orta sahayı geçemedik. Daha sonra maçta dengeyi kurduk ve rakip kaleye doğru gitmeye çalıştık. ama ne var ki hava ve saha şartları buna pek müsaade etmedi.
İki takım da ilk yarıda pozisyon bulmakta zorlandı. Bunda en büyük sebep, etkili olan yağış ve ağırlaşan saha zeminiydi. Bu ağır zemin Alanyaspor’a yaradı çünkü ilk yarı boyunca Alanya kaleye 9 şut çekmiş, Antalyaspor ise sadece 2 şut. Kazanılan ikili mücadeleler ise 55 Alanyaspor, 45 Antalyaspor olmuş. Bu saha şartları, Alanyaspor için daha uygundu. Oyun yapısı itibariyle, Alanyaspor uzun top ve duran top organizasyonu ile hızlı atağa çıkarak, pozisyon bulan bir takım görüntüsü çizdi. Biz ise bu ağır sahada ayağa pas yapıp, pas oyunu oynamaya çalıştık. Saha şartları buna izin vermedi. Bir de oyuncularımız ayakta duramaz hale geldi. Dakikalar ilerledikçe devamlı kayıp düştüler. Giyilen krampon doğru seçilmemiş olmalı anlaşılan, ayakta durmakta zorluk çektik. İlk yarı 1-2 pozisyon bulduk ama onu da değerlendiremedik, hep kaydık düştük.
Tomas, maç öncesi analizlerinde taktiğini ilk yarı Alanya’yı durdurup, ikinci yarı gol atıp galip gelmek üzerine kurmuş olmalı ki ikinci yarıda Charles’ın yerine Chico’yu, Aatıf’ın yerine Gustavo Blanco’yu alarak kaybedecek bir şeyinin olmadığını anlayıp Alanya’nın üzerine biraz daha gitti. Bu hava ve saha şartlarında gol atanın kazanacağı, tıpkı eskiden mahalle maçlarında oynadığımız maçlar gibi atanın galip geleceği bir maç oynandı.
Maçta dikkatimi çeken en önemli konu da takımın hırs ve mücadelesi oldu. Bu saha ve hava şartlarında kimseyi eleştirmek doğru olmaz. Takımın en kötüsü Aatıf dahi koşmaya çalıştı, mücadele etti. Aatıf gibi teknik ayaklar böyle ağır sahada oynayamazlar. Haksızlık etmeyelim, herkes elinden geldiğince koştu, mücadele etti. Tüm oyuncular kazanma arzusunda idi. Maçı kaybetmemek adına herkes elinden gelen gayreti gösterdi. Bu da önümüzdeki hafta evimizde oynayacağımız Ankaragücü mücadelesi öncesinde hepimizi umutlandırdı.
Ayrıca 70. dakikadan sonra Hakan Özmert’in yerine oyuna giren Salih Dursun, bu ağır zeminde ayakta kaldı ve orta sahada Alanyaspor’un ataklarına geçit vermedi. Bence Salih daha fazla süre almalı. Oynadığı oyunla bunu hak ediyor.
Birkaç satır da hakem Zorbay Küçük’e ayırmak istiyorum. Sezonun ilk maçı olan Göztepe mücadelesinde düdük çalan ortaya koyduğu yönetimle herkesin yeni bir Cüneyt Çakır geliyor dediği Zorbay Küçük, hepimizi hayal kırıklığına uğrattı. Çünkü tüm ikili mücadelelerle Alanyaspor lehine kararlar verirken, oyuncularımızı hemen sarı kartla cezalandırdı. Rakibin birçok sarı kartlık pozisyonunu ise es geçti. Hele maçın sonlarına doğru verdiği penaltı, evlere şenlikti. Allan’tan VAR ile yaradı da penaltı iptal oldu. Hemen arkasından Salih Dursun’un pozisyonunda penaltımızı iç etti.
Bir parantez de taraftara açmak isterim, hani Oscar Ödülleri var ya, eğer taraftar dalında bir Oscar ödülü olsa, o ödüle bizim taraftarımız kesinlikle aday gösterilirdi ve ödülü de alırdı. Çünkü yağmur çamur demeden, galip gelmiş mağlup olmuş demeden, çılgın bir inançla aşık olduğu renklerinin peşinden giden, tutkulu bir aşk ile bağlanmış cesur yürekler; bu takım bu ligde ise en büyük sebebi sizsiniz!
Birçoğunun kimliğinde nüfusa kayıtlı olduğu il ve bindikleri araçlarının plakasında Antalya yazan ilçemizde “Antalya kümeye” seslerini duymak çok üzüntü vericiydi. Bunu bir Konya, Kayseri yapsa anlarım ama et ile tırnak gibi olduğumuz şahısların kalbinden geçerek bunları söylemesi üzüntü verici bir durum.
Yazımı şu sözle bitirmek istiyorum:
“Ağaç baltaya demiş ki; ben senin beni kestiğine değil, sapının benden olmasına üzülüyorum.“