Ne Oluyor Beyler
İşler iyi giderken varını yoğunu sahaya koymayanların, kendi oyuncularının beceri ve özelliklerine hakimiyeti bulunmayan hocanın bu durumu bahane etmeye hakları yok …
Kulüp olarak çok zor bir süreçten geçiyoruz. Mevcut yönetimin belirsizliği, yıldız kisvesiyle alınan oyuncuların adaptasyon süreçlerini tamamlayamadıklarından mı yoksa rahatlarına düşkünlüklerinden mi kaynaklandığı bilinmeyen form düşüklüğü, yönetime şehrin dinamikleri tarafından vaat edilmiş olan gelirlerin %83 kadarından bir anda vazgeçilmiş olması ve bütün bu olanların herkesin gözü önünde yaşanması bizler için hem üzücü hem de gergin bir sürece sebep oluyor. Bu gelişmeler sahadaki takıma, kulübedeki teknik direktöre yansıyor mudur? İlla ki yansıyordur fakat ben bu yansımayı bir taraftar olarak, kabul etmiyorum. İşler iyi giderken varını yoğunu sahaya koymayanların, kendi oyuncularının beceri ve özelliklerine hakimiyeti bulunmayan hocanın bu durumu bahane etmeye hakları yok.
Bu takımın oyuncusu geçtiğimiz haftaki maçtan sonra basına “Geçen sezon da kötü başlamıştık ama sonradan ait olduğumuz yere geldik” diye açıklama yapıyor. Ey ahali o hafta 13tü, şimdi 14 hafta geride kaldı ve bu takımın topladığı puan ON ÜÇ. Oynadıkları hafta sayısı kadar puan toplayamayamamış bir oyuncu grubunun şimdiye kadar çoktan şapkasını önüne alıp düşünmesi gerekirdi. Evet, birlik beraberlik mesajı vermek için toplandığında bile ayrı gayrı peşinde olan oyuncu grubundan bahsediyorum, çeteleşmenin, alttan alttan lobi yapmanın peşinde olanların aralarında bulunduğu oyuncu grubundan bahsediyorum. Bilerek rakip oyuncunun bileğine basanlardan bahsediyorum. Gol atınca tribüne koşanlardan değil, taraftara küfredip savcıyla, hakimle fotoğraf paylaşanlardan bahsediyorum. Bu taraftara düşman olanlardan, ruhuyla oynamayı bırakın bir ruhu olduğunu hatırlamayanlardan bahsediyorum. Kulübün resmi sosyal medya hesapları fotoğrafını paylaştığında altına sürekli olumsuz yorumlar gelenlerden bahsediyorum. Bu taraftar hepinizden, bu kulüp hepimizden büyüktür, bunu aklınıza yazın. Vakit daralıyor, sabırlar taşıyor; bunu kafanızın asla unutulmaması gerekenler bölümüne kazıyın.
Leonardo’ya gelecek olursanız, getirileceği söylendiği, adı basında çıkmaya başladığı günden beri desteklediğim bir isimdi kendisi. Fakat artık ciddi ciddi yanlış yaptığımı düşünmeye başladım. Televizyonda, salyalı ağızlarıyla benim kulübüme, benim teknik direktörüme ağzına geleni söyleme hakkı bulanlardan daha çok hakkım var hocayı eleştirmeye. Kendisine “Hoca değil o, Sportif Direktör” deniyor ama ben Antalyaspor döneminde ikisini de görebilmiş değilim henüz. Sportif Direktör oyuncuları tanır, yönetimle sürekli dirsek temasında olarak iyi giden durumlarda da kötü giden durumlarda da sorumluları tespit eder ve yönetimin bu konularda yaptırımda bulunmasını talep eder. Bu kadar bariz bir kötü gidişte Leonardo’nun yönetime bu çerçevede bir rapor verdiğini ya da bunu yaptığını düşünen var mı? Peki, biz kendisini Teknik Direktör sıfatıyla göreve getirdiğimiz için onu bunlarla ölçmemeliyiz dersek, getirildiği görevde de başarısız. Teknik direktör de sportif direktör gibi oyuncuları yakından tanımalı ama kişilik özelliklerinin yanında becerilerine de hakim olmalıdır. Leonardo’yu bu anlamda değerlendirince ortaya tam bir fiyasko çıkıyor. Bu hoca oyuncularını hiç bilmiyor. Öyle ki takımın forveti, dünya tarihinin belki de en iyi Afrikalı futbolcusu olan Samuel Eto’o’nun hava toplarındaki zaafiyetini bile bilmiyor. Bilmiyor ki takımın bekleri, kanatları sürekli kafa hizası ortalar yapıyorlar. Ha eğer hoca bu şekilde bir hücum taktiği belirlemediyse daha büyük skandal. O zaman oyunculara sözünü geçiremediği anlamına geliyor. Hücum planımız PES oynamayı bilmeyenlerin sürekli gol bulmayı denediği “orta, kafa, gol” ile aynı görünüyor. Öte yandan takım antrenmanda hiç şut çalışması yapmıyor sanırım. Öyle ki maçta çektiğimiz 16 şuttan sadece 2 tanesi kaleyi bulmuş. Hiç kimse bunu bana şansla açıklayamaz. Bu şans değil, beceriksizliktir, verimsiz antrenmandır. Bir hoca sadece şu istatistikten ötürü utanır da “Biz iyi oynadık” diyemez. Fakat Leonardo Hoca kaybettiğimiz her maçtan sonra –zaten kendisiyle henüz 90 dakikayı 11 kişi tamamlayan hiçbir rakibi yenemedik– bu şekilde konuşuyor. Futbolda gol atmadığın zaman kazanamayacağını yazarak kendisinin harika futbolculuğuna hakaret etmek istemiyorum fakat eğer gerçekten iyi oynarsan maçı kazanman gerekir Leonardo Hocam, aksi takdirde çözüm bulmak gerekir. Mevcudu övmekle başarı kazanılmaz.
Kafama takılan bir başka durum da sakat oyuncular. Yahu bizim sağlık ekibimiz ne yapıyor? Bu kadar çok sakatlığın sebebini hiç araştıran oldu mu? Şans diyip geçecek miyiz yine? Zeki antrenmanlara döndükten sonra tekrar ameliyat oldu mesela, ona kim “antrenmana çıkabilir” dedi? Bunu diyenden hesap soruldu mu? Öte yandan, biz taraftarlar neden oyuncularımızın sakatlıkları hakkında hiç bilgiye sahip olamıyoruz? Ya da oyuncularımızın aldığı ücretleri neden medya spekülasyonlarıyla duyuyoruz ama resmi bir bilgi alamıyoruz? Tabi ki kulübün kamuoyunu aydınlatmak gibi bir yükümlülüğü yok fakat Başkanı şeffaflık sözü vermiş bir kulüp nasıl bu kadar kapalı kutu olabilir? Biz neden sakatlarımızı maç günü öğreniyoruz ve neden sakatlıklarının ne olduklarını bilmiyoruz? Bu “şeffaf kulüp“algısıyla da “büyüme” planıyla da hiç bağdaşmayan tutumu hiç doğru bulmuyorum. Beni tanıyanlar, yazılarımı takip edenler Sayın Ali Şafak Öztürk ve yönetimine olan desteğimi alenen yaptığımı bilirler fakat sorgusuz destek yalakalıktır, ne yapana ne de yapılana faydası olmaz. Yanlış gördüğümüz yerlerde soru sormak gerekir.
Perşembe günü gerçekleşecek olan Seçimli Olağanüstü Genel Kurul ile ilgili de bir iki kelam etmek istiyorum. Benim yazımı kaleme aldığım ana kadar mevcut başkanımız Sayın Ali Şafak Öztürk de dahil herhangi birisi tarafından adaylık açıklaması yapılmadı. Kulübümüzün sahipsiz kalmayacağına emin olarak, seçime girecek olan bütün adaylara başarılar diler, hayırlısının olmasını temenni ederim.
#BizAntalyasporuz