Kime Göre Neye Göre
Fahrettin Kayan yazdı…
Maalesef artık günümüzde insanları değerlendirebileceğimiz çok kriterimiz kalmadı. Hayat mücadelesi, yaşam savaşı derken bütün değerlerimizi bir bir kaybediyoruz. Bana göre insanlık için en önemli değerler; ahlak, vicdan (insaniyet) ve mütevazilik.
Vicdan, bu hayatın olmazsa olmazı, insanı insan yapan en önemli ayrıntı…
Ahlak, en ince çizgi; kimse kimsenin ahlakını sorgulayamaz ya da ölçemez.
Mütevazilik ise bütün olumlu değerlerimizin vitrini…
Eskiler çok güzel söylemiş “Karşıdakine ne kadar değer verirsen ver, karşılığı ancak karşıdakinin gösterdiği değer kadar kıymetlidir.” diye…
Başkan Ali Şafak Öztürk hafta içi yaptığı açıklamayla uzun zaman sonra ortaya çıktı. Sağlık sorunları açısından Rabbim acil şifalar versin. Ancak yaptığı açıklamada gösterdiği küçümseyici tavır, başkana hiç yakışmadı. İş hayatında veya kendi şirketinde gösterebileceği tavrı bu şehre karşı veya takıma gönül vermiş, takımın iyiliği için eleştiri yapanlara gösteremezsiniz.
Kimin büyük, kimin küçük olduğunu neye göre ölçüyoruz. Yaş mı? Maddiyat mı? Kariyer mi? Bağlılık mı? Emek mi? Antalyaspor sevdası mı?
Bu kriterlere göre insanlara küçük demek ya da büyük olmak, neye göre kime göre belirleniyor?
Çok daha derine inmeden, çok basit bir soru soracağım. Eğer bu bahsettiğiniz küçüklük, takımın iyiliği için eleştiri yapanlar, yazıp çizenler ya da konuşanlar ise bu takımın daha iyi olmasını istemek; ligin 18. haftasında 14 puanla 16. sırada düşme potasında olmaya isyan etmek midir küçüklük?
Eğer küçük olarak gördüğünüz ya da küçüklük yaptığını iddia ettiğiniz bu eleştirileri yapanlar değilde belli başlı kişiler ise açıklamada bu kişilere doğrudan yer vererek bu takıma kötülük yapmak isteyenleri bütün şehrin öğrenmesini sağlamak daha doğru değil mi?
Kaldı ki Ali Şafak Başkanı bu şehrin bu kadar sevmesinin en temelinde başkanlığa seçildiği ilk dönemlerde olduğu gibi kimseden sözünü esirgemeden direkt olarak muhatabını da belirterek tüm açıklığıyla söylemesi yatıyordu. Şimdi bu yaptığınız açıklamayla zamanında size sonuna kadar destek veren ama şimdi takımın iyiliği için gördüklerini söyleyenleri de KÜÇÜK görmüş olmuyor musunuz?
Takım düşme potasından çıkamıyor. Transferler ikinci devre puan kaybıyla başladıktan sonra yetişiyor. Yeni gelen hoca kampa ucu ucuna yetişiyor. Gelen transferler kariyerleri açısından iyi takımlarda oynamış fakat son yıllarında takımlarında tutunamamış ya da çok az forma giymiş isimler. Kritik haftalar ve kritik puanlar önümüzdeyken takıma direkt katkı yapabilecek, daha hazır isimleri tercih etmek daha mantıklı değil mi? Hepimizin umudu, gelen oyuncuların takıma bir an önce katkı vermesi ve biraz olsun nefes aldığımız haftaların geri gelmesidir.
Bu hafta iki kere karşılaştığımız Göztepe, bunun en güzel örneği. Biz arada yardımcı antrenörden hoca yaratma maceralarına girerken, onlar formda ve başarıya aç İlhan Palut’u göreve getirdiler. İlhan Palut’un Göztepe’ye yaptığı katkıyı hafta sonu hepimiz izledik.
Kısacası macera içinde bir sezon geçiriyoruz. Genç oyuncuları parlatıp satma maceramız, ülkeye yeni hoca kazandırma maceramız, takımlarında oynamayan oyunculardan katkı bekleme maceramız, ligde kalma savaşı maceramız derken iyice nefesimiz daralıyor.
Umarım bir an önce bu nefes darlığımızın bittiği, derin nefes alabildiğimiz haftalara kavuşuruz.