Kamikaze

Hakan Aydın yazdı…

Kamikaze
11 Kasım 2019 08:26

Çaykur Rizespor-Antalyaspor maçı her iki takım açısından özellikle teknik heyetleri bakımından olmazsa olmaz bir doksan dakikaydı. Hangi takım kaybederse, teknik patronunun koltuğunu kaybedeceği ve her iki takım için de dibe demir atmak anlamında bir üç puan maçıydı.

Diğer maçların aksine Bülent Korkmaz deplasmanda çıkardığı defansif kadroların aksine “Ya herro ya merro” diyerek iç sahada oynar gibi, ofansif bir dizilişte sahaya çıktı. İlk 11 kadrosu, yazboz tahtası gibi yine değişikti. Bu hafta da fatura Diego’ya kesilmiş anlaşılan. Madem defans hattından muzdaripsin, Diego’ya faturayı kesip Bahadır’a forma veriyorsan, adalet dağıtacağım derken adaletsiz bir kadro yaparsın. Adalet istiyorsan eğer Bahadır’ın yerine Salih Dursun’u koyarsın. Bahadır’ın herhalde milletvekili dokunulmazlığı var. Bir defans kurgusu ile bu kadar oynanmaz. Bir bakıyorsun kaleci değişiyor, bir bakıyorsun sol bek stoper oluyor, bir bakıyorsun takımın vazgeçilmezi Diego kesik yiyor. Yaşı benle veya bana yakın olan renktaşlar hatırlar, eskiden mahalle maçlarında bile kadroyu bu kadar değiştirmezdik. 

Bir de kanayan bir sol bek yaramız var. Hala iddia ediyorum, Cissokho’nun ölüsü bu takımda ilk on birde oynar. Bu inat ve ısrar niye, anlamış değilim. Adam bankamatik memuru sanki, parasını alıyor kardeşim. Sanki kadroya almadığın zaman futbolcuya ceza veriyorsun. Halbuki en büyük cezayı Antalyaspor’a veriyorsunuz.

Karşılaşmaya gelecek olursak, henüz 1. dakika dolmamışken 43. saniyede ilk tehlikeli atağı gerçekleştiren Antalyaspor’du. Ne var ki topu üç direğin arasından geçiremedik. İlk dakikalardan itibaren oyunda istekli olan, pozisyon arayan, pozisyona giren Antalyaspor oldu. Dakikalar ilerledikçe Rizespor oyunda dengeyi kurdu ve maç orta saha mücadelesi şeklinde geçmeye başladı. 25. dakikada Rizespor’un kazandığı atılan kornerde tıpkı geçen haftaki Beşiktaş maçının bir kopyası gol yedik. Defansla bu kadar oynarsanız, kafalar karışır ve adam paylaşımında hatalar yaparsınız. İşte bu pozisyonda rakip yine çok rahat bir biçimde, elini kolunu sallayarak golünü attı. Golden sonra atak bir oyun sergilemek için uğraştık ama ileri uçtaki oyuncularımız bir türlü skoru dengeye getirecek oyunu oynayamadılar. Bunda benim artık hayalet santrfor lakabını taktığım Gustavo Blanco’nun etkisi büyüktü. Bir de geçen hafta çok iyi dediğimiz Amilton gününde değildi. Bunda Rizespor teknik ekibinin de payı var, bizi çok iyi analiz etmişler. Amilton ve Serdar’ın kanatlarını iyi kapattılar. Bize geniş alan bırakmadılar. Bir tek Mukairu ile etkili olmaya çalıştık. Onda da çok fazla başarılı olamadık. İlk yarı beyhude ataklarla geçti.

İkinci yarıya yine hızlı başlayan ve gol arayan bizdik. Rizespor oyunu kendi sahasında kabul edip, atılan uzun toplarla tehlike yaratmaya çalıştı. Dakika 53’ü gösterirken ani gelişen atağımızda Rizespor kalecisinin ceza sahası dışında Gustavo’yu düşürmesiyle beraber Rizespor’un 10 kişi kalması hepimizi sevindirmişti. Çünkü kaleye üçüncü kaleci olan genç Zafer geçince sonucu kendi lehimize çevireceğimizi birçoğumuz düşünmüştür. Bülent Hoca da böyle düşünmüş olacak ki 66. dakikada hemen ofansa dönük iki değişiklik yaptı ve Aatıf ile Fredy’yi oyuna alarak tamamen ofansı düşündü. Yalnız benim buradaki itirazım şunadır; Serdar-Aatıf değişikliği yapmak yerine Gustavo’yu çıkarırdım. Çünkü Serdar Özkan kanatlardan ileri çıkan, rakip defansı zorlayan, kanat ortaları yapan ve ceza sahasına çabuk inen, dikine oynayan bir isim. Hayalet gibi sahada gezinen Gustavo’yu kenara alıp Mukairu’yu öne atıp Aatıf ve Fredy’yi ofansa dönük oynatarak daha çok pozisyon bulabilirdik. Gerçi Bülent Korkmaz bu değişiklikleri yaparak İkinci Dünya Savaşı’nda Japon kamikaze pilotları gibi hedefe odaklandı. İkinci yarı kelimenin tam anlamı ile tek kale maça döndü ama attığımız şut ve yaptığımız ortalar henüz 19 yaşında olan, Süper Lig’de ilk maçına çıkan Zafer’de kaldı. Rakip defans son otuz dakika tıpkı bizim genellikle deplasmanda rakiplere uyguladığımız “Çanakkale Geçilmez” taktiğini bize uyguladılar. Son düdüğe dek başarılı oldular.

Maç sonuna şöyle bir bakarsanız, kazanmak için her şeyi yapmış gibi görünebiliriz. Yalnız benim anladığım bu takımla sanki hem hocanın hem yönetimin arasındaki bağ kopmuş gibi. Futbolcularım umursamaz tavırları ve mağlubiyeti kabullenişleri bunu gösteriyor. Hatırlayın geçen seneki mücadele ve azimle çok fark var. Benim tahminim geçen sene bu takım birlikte oynamalarını takım ruhu ile birleştirerek kendileri mücadele ettiler ve Bülent Hocanın küçük dokunuşlarına müsaade ettiler. Ne zaman ki Bülent Hoca ipleri eline almaya başladı ve patronun kendisi olduğunu hissettirmeye başladı, bu defa takım ter reaksiyon gösterdi. Bence içeride bir güç gösterisi var. Kazananı bilmem ama kaybedeni Antalyaspor oluyor.

Bir tabir vardır, “Görünen köy , kılavuz istemez” diye. Ali Şafak Başkan gün geçtikçe yalnızlaşıyor. Etrafında yönetim kurulundan diyebileceğimiz kimse yok, hani Maraton Tribününde yer alan “İyi Gününde Kötü Gününde Hep Beraberiz” deyişi gibi davranılmıyor gibi geliyor. Kötü günde Başkan yalnız kalıyor gibi.  Takımla ve kulüple ilgilenen Ali Şafak Öztürk dışında bir ya da iki kişi var gibi duruyor. Hal böyle olunca sıkıntılar aşılamıyor. Geçen senelerdeki yönetimler hem kulüp hem takımla daha çok ilgiliydi. Mesela Emre Önen’in geçen senelerde yönetimde olması çok önemli idi. Nedenine gelince futbolcu milleti yürümeye yeni başlayan bebek gibidir. Onun yanında onunla ilgilenen, sadece dikdörtgen alanın içinde değil, dışında da beraber olduğun zaman onları hadi koçum, hadi aslanım diye motive edersen, yeri gelir parayı pulu bırakır sırf hatır gönül için yine çıkar sahaya ve canla başla mücadele eder. Düşünün bir kere, hepimizin çalıştığı iyi ya da kötü bir işi var. Sevdiğimiz bir yöneticimizin, ağabeyimizin görevimiz dışında olan işini onun hatırına yine yaparız ya, bu işler böyledir. Emre Önen yönetimden ayrıldıktan sonra onun boşluğu doldurulmadı. Yönetimlerde böyle insanlara ihtiyaç vardır. Bence Emre Önen yönetime yeniden dönmeli, en azından bu olumsuz havayı giderebilecek, yönetimle takım arasında kopan bağı tekrar oluşturabilir. İş işten geçmeden önce değerlendirmek lazım. 

Sonuç olarak son sözüm Bülent Korkmaz’a… Maç sonu demecinde istifa ile ilgili başkanla görüşeceğini söylemek, taraftarı ve camiayı hiçe saymaktır. Evet Başkanımız Ali Şafak Öztürk camianın başıdır ama o camiayı da oluşturan, o camiaya gönül veren binlerce insan vardır. Evet, hesabı yönetime verirsin ama camianın sesine de kulaklarını tıkayamazsın. Bülent Hocam, lütfen artık bırak. Olmuyor. Bırak ki iyilikle analım seni. 

Albert Einstein’ın da dediği gibi; “Bir hatayı iki defa tekrar etmeyen, en mükemmel insandır.

ETİKETLER: ,