İmam ve Cemaati
Hakan Aydın yazdı…
Bu haftaki yazımda maç yorumundan önce benim hatta birçoğumuz için çok önemli olan “Şehrini destekle takımına destek ol” klişesi ile bağdaşmayan, eminim çoğunuzun gözünden kaçan, kendi küçük ama önemi büyük, yukarıdaki fotoğrafta yer alan bir ayrıntıya değinmek istiyorum.
Maç öncesinde futbolcu ve hakemler, önlerinde “saygı” yazan küçük kardeşlerimizle seremoniye çıkıyorlar. Bu hafta konuk ettiğimiz takım, üç büyük diye tabir edilen takımlardan Beşiktaş’tı. Seremonide bizim takım futbolcularının önünde 8 bilemedin 9 minik varken, Beşiktaşlı futbolcuların önünde 15-16 kadar çocuk vardı. Hatta bir ara kalecimiz Ferhat seremoniden önce önündeki çocuğun elinden tutup Beşiktaşlı Umut Nayir’in önüne getirdi.Elbette buradan gelen para derneğe iyi bir mali gelir kaynağı oluyordur. Yalnız her şey para demek değildir. Buradan çok olsa derneğe 7 bin TL gider. Bugün dernek yönetim kurulunda 11 asil, 11 yedek üye var. İçeride 17 maçımız var. Her hafta bir kişi sponsor olsa o da zannedersem 5-7 bin TL arasındadır, herkes seve seve kabul eder. Böylelikle hem bu gibi olayların önüne geçersin hem de takım aşkı olmaya meyilli çocukları kazanırız. Parası olmayan, o parayı veremeyecek Antalyasporlu velileri ve evlatlarını sevindirebiliriz. “Ağaç yaş iken eğilir” misali, bilinç bu şekilde aşılanır. Biz “Şehrini destekle” derken buradan başlamalıyız. Olayın bir diğer boyutu da sahada seremonide olan futbol takımımız bile olumsuz olarak etkilenebilir. Çünkü sahaya çıkan futbolcu, bilinç alında kendisini karşıdaki rakibinden daha zayıf hisseder. Rakip takımın kendinden güçlü olduğu iması futbolcunun bilinçaltında oluşur.
Maça gelecek olursak, Antalyaspor yine bildiğimiz gibiydi. Maça Hakan’ın yokluğunda Chico ile başladık. Geçen haftaki Sivas kadrosundan Celustka yerine Bahadır, Doğukan yerine Mukairu ile oyuna başladık. Henüz dakika 10 bile olmamışken, yine atağa kalktığımız zamanda kaptırdığımız topla ve Bahadır’ın gereksiz faulü sonucunda serbest vuruştan gelen golle kalemizde golü gördük. Daha santrayı yeni yapmışken, yine kaptırdığımız bir topla kalemizde 2. golü görmek hepimizin aklına Gençlerbirliği maçını getirdi ve herkes acaba diyerek panik oldu. Oyuna hemen müdahale etme gereği duyan Bülent Korkmaz, Chico’yu oyundan alırken, Serdar Özkan’ı sol kanata çekti. Aatıf’ı orta üçlüde ofansa yönelik orta saha gibi oynattı. Buna rağmen kalemizde 2 tane net gol pozisyonu verdik. Devre arasına dek bizim için yine bir facia olabilirdi. Ferhat yenen gollerde bence hatalı olmasına rağmen iki tane kritik pozisyon çıkardı. Yalnız Serdar oyuna girdikten sonra forvet hattımız ve kanatlarımız işlemeye başladı. hatta birkaç gol girişiminde bulunduk.
İkinci yarı ise sahada bambaşka bir Antalyaspor vardı. Aatıf’ın yerine Amilton ile başlayıp, Mukairu’yu adeta ikinci forvet gibi forvet arkası oynatmak, Beşiktaş’ı tabiri yerinde sahasına hapsetti. Beşiktaş’ın puan kaybettiği maçlara baktığımızda hızlı hücuma çıkan, orta sahayı çabuk geçen takımlara kaybettiğini görüyoruz. Biz ise üç tane kesici özelliği olan üç ağır orta saha ile bunu başaramazdık. Keza oyun planımızı değiştirince hızlı kanatlar ve orta alan değişiklikleri ile istediğimiz oyunu oynamaya başladık. Kanatlarda Amilton’un etkili bindirmeleri hem atağa çıkmamızı sağladı hem de Nazım’ı rahatlattı. Diğer kanatta da Serdar’ın etkili oyunu, Beşiktaş’ı çıkartmadı. Bunun neticesinde ikinci yarının başında golümüz gelince, hepimizde bir umut yeşerdi. Dakikalar ilerledikçe baskıyı artırıp takımı öne çıkardık. Ama gol girişimleri sonuçsuz kaldı. İkinci yarı neredeyse Beşiktaş’a pozisyon vermedik. Bir tek Bahadır’ın kaptırdığı topta Llajic’in pozisyonu vardı. Başka da aman aman bir pozisyonu yoktu Beşiktaş’ın. Bülent Hoca baktı maç gidiyor, bir hamle daha yaptı. Ufuk’u çıkarıp daha ofansif olan Fredy’yi oyuna alarak takımı tamamen hücuma dönük oynattı. Bunda başarılı olduk fakat ataklarımız sonuçsuz kaldı. Hele son dakikalarda Serdar Özkan altı pastan kalecinin üstüne vurmasa en azından bir puanla ayrılabilirdik.
Maça genel olarak baktığımızda Bülent Hoca yine bildiğimiz gibiydi. Hani bir deyiş vardı ya, “cemaat ne söylerse söylesin, imam bildiğini okudu”
Maça cezalı Hakan’ın yerine Chico ile, orta alanı defansif sadece kesici özellikte üç oyuncu ile başlamak oyun düzenimizi bozdu. İlk yarı oyun kurmakta, topu ileri taşımakta zorlandık. Eğer Hakan Özmert yoksa sana top tutacak, takımı ileri taşıyacak Yekta Kurtuluş’tur ya da oyuna Fredy ile başlarsın.
Üç gün önce 120 dakika bir kupa maçı oynamış bir takımda sakatlıktan yeni çıkmış Gustavo’yu 120 dakikanın ardından 90 dakika lig maçında oynatırsan, bu oyuncudan verim alamazsın. Hadi görmek için kupa maçında son yarım saat deneyebilirsin ama 120 dakika oynuyorsa bu maç istediğin verimi alamazsın. Bir de takımımızda sol bek sendromu var. Celustka oynarken yapamıyor diye bolca eleştirdik. Yerine yeni alınan Eren monte edilmeye çalışılıyor, onun da Celustka’dan eksiği var, fazlası yok. Yine tekrar söylüyorum, elimizdeki mevcut sol bek pozisyonunda en verimli olabilecek isim Cissokho’dur. Buna keza kupada son yarım saat oynadı, oynadığı süre içinde başarılı bir görüntü çizdi. Hocam, lütfen artık takımı yazboz tahtasına çevirmeyin. Evet ikinci yarı yaptığınız değişiklikler doğruydu fakat teşbihte hata olmaz, silahında üç tane kurşun var onu da hemen harcıyorsun. Hoş, gerçi biz ne desek havada kalıyor. Artık deneme yanılma yöntemini bırakıp gerçekleri uygulama zamanı yoksa treni çoktan kaçırmış oluruz.
Tolstoy’un da dediği gibi; “Kibir ve inat, bir kişinin kendini önce mükemmel görmesini sağlar, sonra da sonunu getirir.”