At Sahibine Göre Kişnermiş
Hakan Aydın yazdı…
Hafta içi kazanıp adını finale yazdıran ilk 11’i, “kazanan kadro bozulmaz” mantığı ile cezalı Boffin dışında sahaya sürmüştü Ersun Yanal.
Düdükle beraber puana daha çok ihtiyacı olan, neredeyse olmazsa olmaz bir maça çıkmıştı BB Erzurumspor. Rakibin daha maçın başında kazanmak gibi bir niyet içerisinde olduğu belli idi. Özellikle ilk 10 dakika Antalyaspor’a ön alanda baskı yaparak, kaleciden başlayarak, geride oyun kurmamızı engelleyerek kaptıkları toplarla sonucu kendi lehine çevirecek pozisyonları bulmayı amaçlamışlardı. Nitekim çıkarken kaptırılan topta daha maçın başında 3. dakikada karşı karşıya pozisyon buldular fakat Ferhat’ın üstüne vurdu. Rakip Erzurumspor, maçın başında öne geçebilirdi. Dakikalar ilerledikçe Antalyaspor’un topu 2. ve 3. bölgeye taşıyıp pozisyon bulma şansı ve niyeti hiç yok gibiydi. Özellikle defans kademesi, blok halinde ilk yarı boyunca çok bozuktu ve ahengini yitirmişti. Antalyaspor’un özellikle orta alanında Hakan Özmert ve Fredy’nin etkisiz oyunu yüzünden topu rakip kaleye ve kanatlara taşıyamadık. Böyle olunca da maça ileri uçta başlayan, oyun karakteri ve yapısı gereği pres özelliği olmayan Podolski çok etkisiz kaldı. İlk yarı boyunca sahada varlığı ve yokluğu belli olmadı Podolski’nin.
Hafta içi oynanan kupa maçında futbolcu, camia, taraftar ve teknik ekip, çok yüksek şekilde konsantre ve motive olunca, hedefi kupa finali olan takım da hedefine ulaşınca, takım olarak ister istemez bir rahatlama ve motivasyon kaybı yaşayacağımız aşikardı. İlk yarı bu rehavetle oynayınca, Ferhat’ın da hatası ile Erzurumspor cezayı hemen kesti.
Karşılaşmanın ikinci yarısı adeta yaz ile kış gibiydi. İlk yarıda top yapmayan, temposuz oynayan, tabiri caizse üzerine ölü toprağı serpilmiş Antalyaspor gitmiş, ilk düdükle beraber önde basan, 1. ve 2. bölgeden hızla dikine çıkan, rakip ceza alanına topu hızla taşıyan, rakip yarı alanından daha çok adamla top yapıp pozisyona giren, rakip Erzurumspor’un defans hattı ve orta alanına pres yapan, bu baskı ile pozisyonlar bulan bir Antalyaspor vardı. 2. yarı böyle baskılı oynamanın meyvesini ikinci yarının 9. dakikasında attığı golle aldı. Takım halinde ileride çoğalıp baskılı oynayınca, o ilk yarıdaki Podolski de gitmiş ve yerine asist yapan, rakip savunmanın dengesini bozan, arkadaşlarına pozisyon hazırlayan, adeta bir maestro gibi hücum hattını dizayn eden bir Alman panzeri gelmişti. Bu oyuna 2. bölgemizdeki Hakan, Fredy ve Nuri de eşlik edince, ilk yarı ile ikinci yarı adeta Kuzey Kutbu’ndan Güney Kutbu’na geçmiş gibi zıt bir müsabaka oldu.
Teşbihte hata olmaz, Teknik direktörümüz Ersun Yanal’ı hipodromdaki yarış atlarına binen jokeylere benzetiyorum. Takıma ilk yarı boyunca gem vurup, takımı dizginledi. Hocayı da anlayabiliyorum. Kendi sahasında Hatayspor’dan altı gol yiyip farklı bir mağlubiyet alınca, kendi futbol felsefesi olan pas oyunu ve hücum futbolundan vazgeçerek savunma futbolun tercihi etmişti. Bu tercihi tutup tek tek puanlar da alınca, defans güvenliği önceliği olmuş hocanın. Ama ne yazık ki böyle bir oyun anlayışı ileride çoğalamamak ve pozisyon bulamamak olarak Antalyaspor’a geri dönüyor.
Erzurumspor maçının ikinci yarısı bize gösterdi ki, defans güvenliğini ikinci plana bırakarak hızlı geçişler ve dikine oyunla ileride çoğalıp pozisyon zenginliği yaşayabiliyoruz. Evet, her ekibe karşı böyle oynayamayız fakat en azından bizim dengimiz ve altımızdaki rakiplere karşı bu hücum oyununu oynamalıyız. Milli araya girmeden alınan bu 3 puan, bizi az da olsa tedirgin eden korkulu rüyayı sonlandırdı. Bu takımı dizginlemeden hocanın felsefesi olan hücum futboluna dönme zamanı bu galibiyetle artık gelmiştir.
Son sözüm, Ersun Yanal ve oyunculara gelsin:
“At, sahibine göre kişnermiş“