Heyecanı Yok
Ulaş Kalkan yazdı…
Bir galibiyetsiz maç daha… Dünya Kupası arası öncesi “rayına oturmaya başladı” dediğimiz takım bir tür buhran döneminden geçiyor gibi görünüyor. Skor üretmekte zorlanan ve Dünya Kupası sonrası kalesine gelen ilk 6 şutun 6’sı da gol olan (Bravo Alperen!) takımımız bu maçta gol yememeyi başarsa da skor üretme problemine henüz çözüm bulmuş değil. Sanıyorum Dünya Kupası sonrasında kendisini kanıtlama ihtiyacı olmadığına kanaat getirmiş Haji Wright, son sözleşme yenilemesinden sonra 2. vitesin üstüne hiç çıkmayan Fredy ve aklından geçirdiğini bedeninin beceremediği Luiz Adriano ön üçlüsü ile de çözüm yakın gelecekte bulunamayacak gibi görünüyor. Açık konuşmak gerekirse, bu takım beni hiç heyecanlandırmıyor.
Kaleden bahsetmek gerek. Bu maç özelinde kötü denmeyecek bir performansı olsa da; sahada bulunduğu sürece yürekleri ağızda bekleten, saha dışında da sosyal medya paylaşımlarıyla Antalyaspor değerlerinin tam zıttı bir karakter olduğunu ortaya koyan kalecinin acilen kaleden uzaklaştırılması gerektiğini düşünüyorum. Böyle olmaz. Boffin ile inatlaşacaksan, bırakmasına vesile olacaksan yerini doldurmuş olmanın rahatlığıyla bunu yapman gerekir. Bizse alt ligde üç beş iyi maç çıkardığı söylenen (açıkçası oradayken izlemedim, nasıldı bilmiyorum), ne yapacağı belirsiz, gerek hataları gerekse sadece izlediği şutlarla bu ligin seviyesinde olmadığını ayan beyan sergileyen birinden medet umuyoruz…
Savunmada ise evlere şenlik hatalar, çıkarken kaybedilen toplar, hava toplarındaki başarısızlık, zamanlama hatalarını her maçımızda fazla fazla görmemiz mümkün. 34 yaş ortalamasına sahip 3 tane ağır stoperle sezona başlarken yapılacak her hatanın dönüşünün çok daha ağır olacağını düşünmemiş olmak mı daha kötü yoksa düşünüp bu yönde çalışma yapmamak mı bundan emin değilim. Emin olduğum bir şey varsa bu maçta gol yememiş olmamız bizim becerimize değil rakibin beceriksizliğine yazar.
Orta saha konusunda ise, hatırlarsınız geçen sezon 4-1 kazandığımız Hatayspor maçında skor hal-i hazırda böyleyken hocasının kendisinden istediği görevi yapan, topu dikine oynamak yerine takımımızda kalmasını sağlamak adına hareket eden Andrea Poli ıslıklanmış, hakaretlere uğramıştı. O gün çok şaşırmıştım, hala şaşırıyorum o tepkiye. İşte o Poli şu anda bu takımın orta sahasındaki en büyük eksik gibi görünüyor. Savunma ile orta saha arasındaki köprüyü çoğu zaman Fernando kurduğu için hücum bölgesine katkısı çok daha az oluyor geçen sezona göre, geride verdiği fiziki savaş da kendisini epey yıpratıyor. Fernando’dan verim almak demek ona geriden topu almak, geride ikili mücadeleye girmek, orta alan baskısını kırmak, topu rakip yarı alana geçirmek, rakip yarı alanda kilit paslar atmak, müsait açı bulursa uzaktan şut atmak gibi bütün görevleri Fernando’ya vermekle mi olur? Nuri Hocam, sen de orta saha oyuncusuydun, bu saha içi sorumluluklardan kaçını yüklenerek maçlara çıktın? Fernando’nun oyun kurması için Amerikan futbolundaki bütün takımın kendini siper etmesi gerekirken o bütün bu saydıklarımı tek başına yapmaya çalışıyor. Orta saha için başka bir oyuncuyu değerlendirmeyi düşünmüyorum ama bu maçta biraz biraz Fernando’nun omzundan yük almaya başlayan Ufuk Akyol, 4. sezonunda da bize hala kendisi hakkında “olacak mı acaba?” umudunu eskisi kadar yoğun olmasa da verdi diyebilirim. Fakat bu performans biraz da zorakiydi çünkü Hatayspor’un Nuri Şahin’in hücum organizasyonlarının hepsinin merkezinde Fernando olduğunu analiz edip Fernando’ya yakın oynaması işleri buraya yöneltti.
Ve Nuri Hoca… Yanlış anlaşılma olmasın, çok seviyorum. Tarihi başarılar yaşayacaksak Nuri Hoca ile olmasını umut ediyorum. Buna karşın Nuri Şahin’in aşması gereken çok sorun olmasına rağmen o bu genç yaşında ve nispeten kısa süredir bulunduğu görevinde bazı ezberler edinerek her sıkıştığında o ezberlere geri dönerek hareket ediyor gibi görünüyor. Bir de üstüne her fırsatta dile getirdiği “Genç oyuncuları en iyi ben anlarım, en iyi benim elimde gelişirler” tarzı cümlelerine rağmen realitede durum böyle görünmüyor. Süper Kupa finalinde penaltı kullandıracak kadar güvendiği Mustafa’ya ligde Hakan Özmert’ten tam 16 kat daha az güveniyor örneğin. Aldıkları süreleri kıyasladığımızda bu sonuç çıkıyor. Hakan 9 maçta 208 dakika oynayıp 1 asist yapmışken Mustafa 3 maçta sadece 13 dakika süre almış ve onun da 1 asisti bulunuyor. Kendisine 16-17 yaşındayken A takıma yükseldiği ilk sezonda Borussia Dortmund gibi bir kulüpte 26 maçta 2000 dakikadan fazla süre verildiğini ya çabuk unutmuş ya da ona tanınan şansın %1’ini bile artık 19 yaşında olan Mustafa’nın hak etmediğini düşünüyor. Yoksa hocanın bir genç oyuncunun gelişmesi için olabildiğince fazla süre alması gerektiği gibi dolaysız bir etkiden bihaber olduğunu kesinlikle düşünmüyorum.
Bir diğer genç de Gökdeniz… Ersun Yanal’ın son dönemlerinde başlayan form düşüşü şaşırtıcı bir şekilde hala devam ediyor. Her forma giydiğinde bir öncekinden daha verimsiz bir Gökdeniz gördüğümüzü düşünen tek ben değilimdir diye düşünüyorum. Gökdeniz’in problemi ise Mustafa’nın tam tersi; aldığı sürenin hakkını vermiyor. Sahaya çıktığı andan itibaren sanki kendisine verilen bütün taktik bilgiyi bertaraf ederek tamamen içgüdüsel hareket ediyor. Açıkçası sahada bunu yapan tek oyuncu da o olmadığı için bu durum teknik ekibi yetersiz gösteriyor. Gökdeniz’in bu uzun soluklu, 1.5 seneyi aşkın devam eden düşey eğimli formunun toparlanabilmesini umuyorum. Nuri Hoca daha önce birçok sınavdan alnının akıyla çıktı, bu ihtiyaçları da sağlayacağına inanıyorum.
İyi haftalar.