Ezberi Bozmak
Ulaş Kalkan yazdı…
Bu hafta hem hayali teknik direktör olmak olan birçok kişiye hem de kendini teknik direktör zanneden bir güruha ders niteliğinde olabilecek bir müsabaka yaşadık.
Nuri Şahin futbolculuk döneminde olduğu gibi teknik adamlığa başladığı günden beri her zaman hatasını telafi edebilmenin yollarını aramaktan vazgeçmedi. Alışık olduğumuz hoca profilinin çok çok dışında olduğunu zaten biliyoruz fakat daha geniş kitlelere bunu bir kez daha gösterdi. Burnundan kıl aldırmayan, hata yaptığını kabul etmek yerine suçu hep bir başkasına hatta kendisi hariç herkese bulan meslektaşlarının aksine hatasını kabul edip daha 26. dakikada yaptığı değişiklik ile oyuna müdahale ederek hem formasyonu hem de oyun yapısını değiştirmesi cesurca olduğu kadar doğru bir karardı. Zaten işlerin iyi gitmediği belliydi fakat çoğu teknik adam bu tarz durumlarda çekingen kalabilirdi. Nuri Hoca hem zamanın hem de ivmenin önemini ne kadar iyi bildiğini ortaya serdi.
Geçen hafta Sivas’taki 11 ile başlamak, aynı formasyon ve mantalite ile sahaya çıkmak benim nazarımda kadroyu gördüğüm ilk andan itibaren büyük bir hataydı. Çünkü orada 11 oyuncusunun 10 tanesi 3 gün önce Avrupa maçı oynamış, yorgun bir takımı üzerine çekmek için böyle bir yapı ile sahaya çıkmak, rakibin geri dönerken zorlanması ve hızlı hücumlarla mat olması açısından idealdi. Fakat kendi evinde, hızlı ve seri kenar oyuncularına ve diri bir forvete sahip olan Fatih Karagümrük ekibine karşı bu mantık pimi çekilmiş bombayı savunma hattımıza yerleştirmek demekti. Fatih Karagümrük’e gelmeleri için müsaade edersen, gelirler. Gol atmak konusunda da ne kadar becerikli olduklarını bize ilk 20 dakika içerisinde gösterdiler. Gel gör ki Nuri Hoca bu, “Sadece aptallar fikir değiştirmez” sözüne uygun bir şekilde hemen gerekli müdahaleyi yaptı. Bu müdahale takımımıza oyunu kalemizden olabildiğince uzakta oynamak için büyük bir fırsat verdi. Ghacha’nın kenardaki dinamizmi Shoya Nakajima ile Sam Larsson’a üçüncü bölgede daha fazla boş alan, rakibin de 2-0’ı korumak gibi bir fikre bürünmesi bu değişiklik sonrasında meyvelerin alınması için daha fazla olanak sağladı. Önce Haji en iyi yaptığı işi yaptı, Bünyamin ile ikisi bir başka İstanbul temsilcisi olan Ümraniyespor’a attığımız golün tekrarını çektiler. Daha sonra ise benim her zaman gizli favorim olan Güray muhteşem bir gol ile hem bizim hem de rakibin aklını başından aldı. Rakip yediği baskı neticesinde bunalmışken Sihirbaz Fernando yine ceza sahasında hiç kimsenin fark etmediği o boşluğa topu öyle ince hesaplı kesti ki, Veysel çok rahat yükseldi ve bomboş bir halde kafayı vurarak hiç kimsenin beklemediği şekilde devreye önde girmemizi sağladı. Maçın ilk yarısında takımımız bize adeta hem geceyi hem de gündüzü yaşattı.
İkinci yarı başında oyuna müdahale etmesine kesin gözüyle baktığım Andrea Pirlo ise bu sonucu resmen kabullenmişti. 68. dakikaya kadar hiçbir değişiklik yapmayarak üstteki satırlarda Nuri Şahin’in neden bu kadar övgüyü hak ettiğini bir de o bize göstermiş oldu. Bu yarıda da sahada gözle görülür şekilde üstünlük kurduk, pozisyonlar bulduk ve Güray yine yaptı yapacağını; ilk golün bir benzerini rakip filelere bıraktı.
Bu maçta bu senaryonun oluşması takımımızın özgüvenini yükseltmek için inanılmaz derecede önemliydi diye düşünüyorum. Hem arka arkaya 3. galibiyetimize ulaşmamızın verdiği güven hem de 2-0 geriye düşsek bile maçı tekrar ele geçirip, asla pes etmeyen bir ekip olduğumuzu kendimize de ispat etmemiz adına çok kritikti. Çünkü bir maçı 4-2 kazanmak elbette önemlidir fakat 4-0’dan 4-2 biten bir maçla 0-2’den 4-2 biten bir maç arasında dağlar kadar fark var. Ayrıca umuyorum, inanıyorum ki takımımız bu farkın yansımasını önümüzdeki hafta İstanbul’da, Dünya Kupası öncesi son lig maçında herkese gösterecektir.