Bu Sınavı da Geçtik
Ulaş Kalkan yazdı…
Bildiğiniz üzere geçtiğimiz hafta takımımız maçın son bölümünü kalede gerçek mevkisi ofansif oyun kurucu olan Ramzi Safuri ile tamamlamış, o durumda bile maçı vermemişti. Bu hafta ise yine bir acayip hikaye olarak kendine yer etti.
Her şeyden önce Türkiye Futbol Federasyonu’na bir sitemim var; cumartesi günü 13:30’da lig maçı yaptırmak nedendir? Birçok kişinin çalışıyor olduğu bir gün ve saatte lig maçı oynatılmasını kesinlikle doğru bulmuyorum. Bu takımın taraftarı bu maça gidebilmek için işten güçten geri kalmamalı.
Maçın günü ve saati dışında hikayesi de yukarıda bahsettiğim gibi bir hayli ilginçti. Geçtiğimiz hafta omuz çıkması şeklinde bilgisi gelen Helton Leite’nin durumunun maalesef ilk belirlenenden daha ciddi olduğunu öğrenmemizle beraber çok uzun süre sonra Ataberk tekrar ilk 11 olarak başlayacaktı. Geçen sezon çok kritik bir anda ihtiyacımız olduğu şekilde oyun çıkararak bizlerde kredisi oluşan Ataberk bu maçta da hiç fena değildi. Uzun süre oynamayan bir kalecinin ilk maçı kabus gibi de olabilirdi, hele ki ilk yarı bitmeden 10 kişi kaldıysanız…
Takımın bir başka sınava daha ihtiyacı varmış gibi bu maçta da yeniden sınandık. Aslında her şey çok güzel başlamıştı; seremoni sırasında takımla beraber gelen kardeşlerimiz, ilk düdükle gelen kazanma isteğinin belirtileri ve erkenden bulunan iki golle kağıt üstünde rüya gibi bir başlangıç yapmıştık. Fakat takıma bir şey oldu. Hayır, 10 kişi kalmadan da önce, ikinci golü bulduktan hemen sonra bir şey oldu. O andan sonra skoru yeterli mi gördük nedendir bilinmez, takım daha ağır ve topu rakibe vermekte sorun görmeyen bir oyun anlayışına büründü. Bu da aslında bir yerde kırmızı kartın sebebi oldu denilebilir. Daha rijit ve durduğu yerde pas alan-veren bir oyun anlayışı, rakibin hızlı hamlelerinde gafil avlanmanıza sebep olabiliyor. Kırmızı kartın öncesinde ise Güven Yalçın’ın golünü golün güzeli olduğu için tebrik etmek gerekir.
On kişi kalınan ilk yarı sonrası takımımızda pek değişen bir şey olmadı. Öyle ki maç bittiğinde takımımızın maç boyunca sadece iki şutu olacak ve onlar da goller olacaktı. İkinci yarı aslına bakılırsa Fatih Karagümrük cephesinin unutmak isteyeceği bir zaman dilimi olmuştur diye düşünüyorum. Her ne kadar takımımız savunma yerleşimini çoğunlukla doğru uygulamış ve rakibe isabetli şut imkanı tanımamış olsa da ağları bulan fakat ofsayt gerekçesiyle sayılmayan iki de pozisyonlarının olduğu da bir gerçek. İkinci yarı bir kişi fazla olması sebebiyle rakibimiz %75 topla oynayıp 10 kere de kalemizi yoklamayı denese de bu vuruşlar kalemizi bulmadı.
Futbol, içinde her zaman şansı ve şanssızlığı barındıran bir oyun olmuştur. Ne zaman şansın yanınızda olacağını bilemezsiniz. Erdal rakibine bilerek o müdahaleyi yapmadı, o pozisyonda oldukça şanssızdı. Daha sonra ikinci yarıda rakibin bulduğu iki golün de ofsaytta bulunan oyuncularla gelmesi de açıkçası biraz şanstı. Belki seremonide takımımızla sahaya çıkıp maç boyu da kulübenin arkasında onlara destek olan kardeşlerimiz uğur getirdi belki de Nuri Hoca böyle bir senaryoyu öngörüp rakibin kaleyi bulan şut çekmesine bile izin vermedik. Nedenini nasılını bilemem ama bir galibiyet daha alarak niyetimizin aşağı gitmemek değil yukarı çıkmak olduğunu dosta düşmana gösterdik.