Sular Seller Gibi
Stat görevlilerine bir sorum var. Sizin evinize misafir geldiğinde böyle mi ağırlıyorsunuz …
Her hafta farklı oyuncular ile karşımıza çıkan Antalyaspor, belli bir kesim taraftarın olumsuz yönde dikkatini çekmeye başlamıştır. Kadro yapısı, ara transfer sezonun boş geçmesi ve ligin ilk yarısı bitmiş olmasına rağmen bir sistem oturtamamış olması da tuzu biberi.
Devre arası müthiş geçmiş. Gerçekten oyuncularımız bize bunu ilk dakikalardan yediği gol ile sonuna kadar hissettirdi. Aynı zamanda yoğun bir üçlü defans kurgusuna itiraz vardır. Eto’o’nun takıma müdahale etmesini artık hoş bulmayan bir kesim de oluşmaya başlamıştır. Oyun içine baktığımız zaman ise ezbere oyun mantığı, bakmadan pas alış-verişleri ve çabuk yorulan kondisyonu zayıf bir takım… Bütün bunların üstüne takım ruhu olmayan bir ruhsuzlar 11’lisi sahada gezinirken bizler de taraftar olarak takımın ikinci yarı açılış maçında yanında olmak istedik.
Her zamanki yerimize giderken bir de baktık ki küçük su birinkileri her yeri kaplamış. Türkiye’nin ilk kendi enerjisi üretebilen stadyumu olan değerli şehrimizin değerli stadının yağan yağmurla birlikte keşfedilmemiş özelliklerini keşfettik. Yeni futbol stadıından sonra yeni olimpik havuzumuz da bütün Antalya’ya ve tribünseverlere hayırlı olsun. Az önce yazdığım gibi takımımızı desteklemek için yerimiz aldık ama alırken neler yaşadık?
Bir üst kata çıkarken merdiven köşelerinde biriken suları görmeye başladıkça içime kurt düştü ve kendime sorular sormaya başladım. Eyvah yeni stat su mu alıyor? Yoksa duvarlarda çatlak mı var? Her insanın evi için yağmurlu havalarda endişe içinde soracağı, aklınıza gelen tüm soruları kendime sormaya başladım çünkü orası da bizim bir evimiz ve biz evimizde su basmış şekilde oturup televizyon veya başka bir şey izlemiyoruz ki. Stadyuma gelip ayaklarımız sırılsıklam bir şekilde 33.000 kişiye ev sahipliği yapılması için hazırlanan bir statta böyle bir durum yaşanmasın derken merakla birer birer basamakları “Aman dikkat ayağınız kaymadan çıkın.” sesleriyle yukarıya kadar çıktık. Bu sefer koltukların ön sıraları hep boş, bir de baktım yerde bir karış su birikintisi bizi bekliyor.
Bir stadyumu ev ile karşılaştırmak saçma oldu diyenler için daha farklı bir benzetme yapalım. Diyelim ki kafe işletiyoruz. O zaman durum daha da vahim! Müşteriler su içinde oturuyor, maç izliyor. Çekirdek falan yiyor. Çay içiyor. Büyük ticari kayıp olurdu değil mi? Aynı risk burada yok mu zannediyorsunuz? Burada daha fazla çünkü o soğuk fırtınalı günde cefakar taraftar dışında çocugu ve hanımı ile maça gelen, sorumluluğunu farklı yöne kaydırmış taraftarlar da var; onlar ne olacak şimdi peki? İnsanlardan ücret talep ediyorken bunları göz önünde bulunduralım lütfen. Sonuçta emek ve zaman dışında o insanlardan bir müşteri gözüyle para kazanılıyor. Müşteriye iyi davranın ki memnuniyet oluşsun. Zaten takım da basit futbol bile oynayamıyor. İnsanların aklına “Alt liglere geri mi dönüyoruz?” ve “Yine aynı hatalar ile futbol oynamaya çalışan bir takım var karşımızda.” sorularını getirmeyin.
Sular seller gibi ezbere futbol oynayan takımımızın sular içindeki misafirleri ve destekçileri de ellerinden geldiğince işini yapıyordu. Şimdi stat görevlilerine bir sorum var, evinize misafir geldiğinde böyle mi ağırlıyorsunuz? Kim ilgili kişiyse bir an önce bu işi çözüme ulaştırmalı ve geçiştirilmeden müdahale edilmelidir. Biz kendi içimizde özeleştiri yapamayacaksak kendi eksiğimizi başkaları mı yüzümüze vursun? Benden söylemesi… Uygulaması yetkililere kalmıştır.