Arma Sevdası Uğruna Passolig Esareti
Passolig adlı, E-bilet esaretli tribünlerin ikinci sezonu başladı. Hepimize hayırlı olsun. Özellikle her geçen gün müşteri portföyünü genişleten Passolig yatırımcılarına bol kazançlar dileriz. Onun destekçisi AktifBank’ı, hiç şubesi olmadan bu kadar müşteri kazandığı, bu yüksek zekâ ürünü sistemi desteklediği için alkışlamak gerekir.
Bunların hepsi olayın bütününde kocaman bir çarkı oluşturuyor. Çarkın dişlileri olan TBMM, TFF, Passolig, AktifBank, kulüpler, taraftarlar birlik ve beraberlik içerisinde çarkı döndürüyorlar. Alan memnun satan memnun durumu. E madem iki taraf da memnun, neden böyle bir sistem yok olsun değil mi?
Oysa ki bu çarkta en önemli dişliyi taraftar oluşturuyor. Taraftar istemedikten sonra TBMM’den E-bilet yasasının adı bile okunamazdı. Taraftar istemese TFF’nin o yasayı uygulamasına asla müsaade etmezdi. Taraftar istemese ne Passolig ortaya çıkardı ne de AktifBank’ın salyaları akardı.
Oysa ki bunların hepsini taraftar istedi. Çünkü meşale yasağına eyvallah dedi, pankart yasağına başımla beraber dedi, deplasman yasağına tabii ki dedi… Dedi de dedi. Bu işin sonu yok. Tribünleri bir noktadan kontrol altına almaya çalıştılar ve hiçbirimizin sesi çıkmadı. Bunları gelip geçici şeyler zannettik. Oysa ki durum tahminlerimizden de acı olacaktı. Başımıza E-bilet yasası gelecek ve ona da eyvallah diyecektik.
Kabul edilsin ya da edilmesin, bu ülkede taraftarın gerçek gücünü gösterdiği zaman olan Gezi Direnişi kravatlıları oldukça korkuttu. Çünkü her zaman ayrıştırmaya çalıştıkları armaların, bir araya gelince nasıl bir güç olduğunu gördüler. İçlerine ürperti ile karışık bir titreme gelen kravatlıların artık taraftarı kontrol altına alma zamanı gelmişti. “çArşı bahane ortam şahane” hesabı açılan darbe davaları, çıkarılan 6222 yasası, E-bilet falan filan derken geldik bu günlere. Neredeyse maçlara girebilmek için savcılıktan “sabıka kaydı yoktur” kâğıdı almamız gerekecek. Çünkü amaç taraftar değil seyirci oluşturmak.
Futbolu yönetenlere göre her takımın sempatizanı olan seyirciler vardır. Kendi şirketlerini kapitalizmin dibine kadar teslim ettikleri gibi futbolu da endüstriyel futbola kurban ettiler. Bunlar ki seyirci eşittir müşteri dediler. Üretmeye dönük taraftar olgusunu, tüketmeye dönük seyirci kültürüne çevirdiler. Kombine al, bilet al, atkı al, forma al, Passolig al, onu al, bunu al, şunu al, al al al. Yeterki seyirci tüketsin. Aman ha sakın başka bir şey yapmasın, düşünmesin sadece tüketsin. Yoksa o tatlı seyirci gider, yerine lanetler okunan holigan gelir. Oysa ki holiganlığı Green Street Holigans filminden ibaret sananlar taraftarlığı nerden bilecek.
Locadan maç izlemek ile mi bir takımın taraftarı olunur? Sanmıyorum ki meşale kokusunu bile özlemenin ne demek olduğunu bilsinler. Ya da maç günleri oluşan o güzel ortamları tattıklarından şüpheliyim. Hele ki o kravatlı adam nereden bilecek arma sevdasına tutulmuş yüreklerin ilk atkısına ya da formasına verdiği değeri. O atkı ya da forma ki hangi maddi değer ile ölçülebilir, büsbütün maneviyatla sarıp sarmalanmışken.
O yüzden size sesleniyorum boynunda atkısı, yüreğinde arma sevdası olan güzel insanlar… Futbolu kravatlıların yönetmesinden bıkmadık mı? Ya da onların dayatmalarından? Ne zaman sesimiz çıkacak her geçen sene tribünlerden eksilen tatlara? Esaret altında tribün yapmaya devam mı edeceğiz?
“Passolig’e hayır ama arma sevgisi işte aldım şu zıkkımı” yaklaşımı ile daha ne kadar kendimizi kandıracağız? İnanın bu kendimizi kandırmaktan başka işe yaramaz. Arma aşkına usulca süzülen Passolig zehrini, vicdanımızın ne zamana kadar kaldırabileceğini düşünüyoruz ki? Madem “Passolig’e hayır” ve gerçekten azımsanmayacak sayıda “Passolig’e hayır ama arma sevgisi uğruna aldım” diyen insan var, neden ikinci senesine giren bu uygulamaya tribünlerden hiçbir tepki yok? Hadi pankart da yasak içeri sokamadınız, ya diliniz? Dillere de E-bilet uygulaması mı geldi atkılılar?
Şunun farkına varmalıyız. En azından bizden sonraki nesillerin tribün kültüründen uzak yetişmemesi için mücadele şart. Teslimiyet bizlere hiçbir kazanç sağlamayacaktır. Taraftar olmadan ne futbolun ne de kulüplerin bir anlamı kalır. Aslolan taraftardır.
Belki de ilk maçını babasının omzunda izleyen güzel insanlar, atkılılar. Sizler de çocuğunuzu omzunuza alıp arma sevgisini aşılamak, onunla ilk gol sevincinizi kendinizi kaybedişinizi yaşamak için gelin mücadele edelim. Birkaç hafta sade bir beton yığınına dönen taraftarsız tribünler, özellikle kravatlılara gereken cevap olacaktır.
Ve zafer elbet inananların olacaktır…