Yaraya Merhem Olamadı
Hakan Aydın yazdı…
Çıkmadık candan umut kesilmez misali yine yollara düşmüştü armasına gönül verenler. Soğuk ve yağmurlu bir İstanbul sabahında taraftarın içini ısıtacak olan, alınacak puan ya da atılacak gollerdi.
Antrenörlük hayatının çiçeği burnundaki teknik direktörümüz Stjepan Tomas, bu haftaki takım dizilişinde herhalde yaşanan sakatlıklardan ötürü eski oyun sistemine yakın bir oyun planı ile sahaya çıkmıştı. Dörtlü defans, üçlü ön liberolu bir oyun planı ile oyuna başlayınca Başakşehir’in geniş alanlarda çok etkili olan oyun planına tabiri yerindeyse çomak sokmaya çalışmış, bunda da ilk yarıda başarılı olmuştu.
İlk 20 dakika iki takım da sanki terazide birbirini tartarmış gibi oyunu dengede tutmaya çalıştı. Bunda daha başarılı olarak oyunu tuttuk ve rakip takıma boş alan vermeyerek özellikle rakibin etkili adamları Visca, Crivelli, İrfan Can gibi Başakşehir’in bugüne dek kazandığı puanlarda baş rolü oynayan oyuncu grubuna alanları kapatarak etkilerini kırmaya çalıştık. Bunda da başarılı olduk. İlk yarı oyunu daha derli toplu oynayarak zaman zaman pozisyonlara da girmeye başladık. Ama ne yazık ki sezon başından bu yana en büyük eksiğimiz olan son vuruşları yapacak bir forvet yoktu sahada. Dakikalar ilerledikçe Başakşehir kalemizde baskı kurmaya başladı. Yalnız kalede Ferhat’ın kurtarışları, Ferhat’ın önünde uzun yıllar oynayan Celustka ve Diego’nun bu maçta ilk on birde oyuna başlamaları Başakşehir’in direncini kırdı. Başakşehir’in üç gün önce çok zorlu bir Avrupa Ligi maçında Roma ile karşılaşması ve Roma’nın Başakşehir’i bayağı hırpalaması da Başakşehir’in temposuz oynamasını sağlayan ve baskılı oyun planını engelleyen en büyük etkenlerden biriydi. Böyle yorgun bir Başakşehir’i zor yakalarsın. Bu fırsatı ele geçirmişken İstanbul’dan en azından bir puan almamız işten bile değildi.
Rakibin baskı kurduğu anlarda kaptığımız toplarla ani ataklarla çıkmaya çalıştık. Ne yazık ki kaptığımız topları Aatıf ve Mukairu bencilce kullanarak topu tekrar rakibe ikram ettiler. Maçın ikinci yarısına yine aynı oyun planı ile çıktık. 60. dakikaya kadar işler istediğimiz gibi gitti. Okan Buruk kulübeden iki ofansif oyuncusunu oyuna alarak galibiyet için kartlarını sahaya sürdü. Bunun neticesinde defansın bir anlık dalgınlığı ile birbirinin kopyası ki golü kalemizde gördük. Hücumda ardı ardına zorlanan, pozisyon bulmakta bir takım olan Antalyaspor için maçı çevirmek hiç kolay değildi. Çünkü sonucu değiştirebilecek kulübende kaliteli ayakların yok. Böyle olunca da Başakşehir kendini sıkmadan maçı rölantiye alarak sahadan istediği sonucu aldı.
Bu sonuçla birlikte 6 haftada alınan 1 puanla git gide artan kazanamama stresi, oyuncu grubunu fazlasıyla sarmış görünmekte. Çünkü ceza sahasına kadar gelip kaleyi gördüğünde şut çekmek yerine topu birbirine ikram etmeye çalışmaları bunun bir göstergesiydi. Yaraya merhem olsun diye getirilen stajyer hoca Tomas da fayda etmedi. Hocanın maç sonu açıklamalarında takımın iyi yolda olduğu yönünde açıklamalar vardı. Hocaya soruyorum, “İyi yolda mıyız?” yoksa “Raydan çıkmak üzere miyiz?” Bu takım kendine olan güvenini kaybetmiş. Geçen seneki mücadele ve hırs kaybolmuş. Artık birilerinin ipleri eline alma zamanı geldi de geçiyor. Bu yönetim mi olur yoksa futbolcu grubu mu olur bilemem ama iş işten geçmeden önce önlem almak lazım yoksa camiayı iyi günler beklemiyor.
Son söz olarak formayı terleten kardeşlerime seslenmek istiyorum. Bugün hala yağmur çamur demeden size inanıp arkanızdan gelen taraftar kadar siz de kendinize inansaydınız, bugün puan cetvelindeki durum farklı olurdu.
“Kuş, konduğu dalın kırılmasından korkmaz; çünkü güvendiği dal değil, kendi kanatlarıdır”