Ya Olduğun Gibi Görün Ya Göründüğün Gibi Ol
Hakan Aydın yazdı…
Maçtan önce her Galatasaray maçı öncesi Podolski klasiği yaşadık. Herhalde futbol tarihinde bile böyle bir paylaşım ilk olmuştur. Rakibinle oynayacağın maç öncesinde, geçmişte oynadığın ve bugün ekmek yediğin kulüple birlikte her iki takım formalı paylaşım yapacaksın. Bu paylaşım, Antalyaspor camiasında haklı olarak infial yarattı. Podolski’ye şunu demek isterim, üzerine giydiğin forma “mahalle takımının” forması değil, bir şehrin ve bir camianın forması, onuru, gururudur. Mevlana’nın da dediği gibi, “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.”
Karşılaşmaya gelecek olursak, ilk on bir hemen hemen ideale yakın çıkmıştı. Bir tek forvet hattında eksiğimiz görünüyordu. Ersun Yanal, takımın başına geçtiğinden bu yana ilk defa kendi oyun felsefesinin dışına çıkmıştı. Geride oyun kurarak ve pas yaparak rakip kaleye gitmeye alışan Antalyaspor’dan ziyade rakibi kendi sahasında karşılayıp topun arkasına geçen, alan savunması yaparak rakip takım atağa kalkarken kapılan toplarla ani kontrataklarla pozisyon bulup sonuca gitmeyen bir Antalyaspor vardı sahada.
İlk 45 dakikada Antalyaspor, bu taktikte başarılı oldu. İlk yarı boyunca bloklar arasını kısa tutarak rakibe rahat oyun oynama imkanı sunmadık. Yalnız üç gün önceki Hatay hezimeti hem teknik kadroyu hem de sahadaki oyuncuları çok etkilemiş olmalı ki kapılan toplarla atağa kalkarken rakip sahada çoğalamayan bir Antalyaspor vardı. İleride rakip 18’in üstünde çoğalamadı Antalyaspor. Bunun en büyük nedeni de bence atağa kalkarken rakibe top kaptırılırsa, geride eksik yakalanmayalım korkusuydu. Bu yüzden ilk yarıda yakaladığımız 1-2 tane tehlikeli olabilecek pozisyonların boşa gitmesine sebep oldu.
Ersun Yanal, maçın ikinci yarısına ilk yarıdaki on biri bozmadan başladı. Yine aynı taktikle topun arkasına geçip Amilton ve Gökdeniz ile hızlı çıkarak araya bir gol sıkıştırıp üç puan hesabı yaptı. Amilton hızlı çıkarken rakip oyuncunun yaptığı faulle Galatasaray 50. dakikada birden 10 kişi kalınca maçın gidişatı değişecek diye bekledik. Ama ben de herkes gibi hayal kırıklığına uğradım. Özellikle 50 ile 75. dakikalar arasında sanki bir kişi eksik oynayan Antalyaspor’du. Baskı yapan, önde basan, rakip kaleye yüklenen Galatasaray olmuştu. Antalyaspor ise umutlarını Amilton ve Gökdeniz’e bağladığı için Orgill ile topu buluşturup sonuca gitmeye çalıştı. Ne var ki orta alanda Nuri ve Hakan’dan üçüncü bölgeye yardım gelmeyince, Gökdeniz de aldığı her topu ezince bir kişi eksik Galatasaray’ın rahat rahat atağa çıkabilmesini sağladık.
Antalyaspor’un özellikle 50 ile 75. dakikalar arasında çok fazla baskı yemesinin Ersun Yanal’ın geç hamlelerinden kaynaklandığını düşünüyorum. Çünkü saha varlığı da yokluğu da belli olmayan Orgill’i oyundan alıp, Gökdeniz’i forvete kaydırıp Imeri’yi sağ kanata alabilirdi. Doğukan hamlesi de daha erken olabilirdi. Bu maç genelinde Jahovic’i çok aradık. İnanıyorum bu maçta Jahovic olsaydı, sahadan galibiyetle ayrılmamız işten bile değildi. Rize maçında Jahovic’i riske ederek tekrar sakatlanmasına neden olmak da tamamen kenar yönetiminin hatasıdır. Çünkü elinde forvet olarak yararlanabileceğin başka bir oyuncu yok. Bu Orgill’i takıma kim transfer etti, çok merak ediyorum. Orgill, değil Antalyaspor’da TFF 1. Lig’de bile ilk 11 oyuncusu değil.
Maçın hakem kadrosu ve “VAR” başında oturanlar, takımların forma renginden etkilenmişler. Rakip Galatasaray’dan haklı olarak atılan Emre’den beş dakika sonra Marcao’nun Gökdeniz’e yaptığı faul resmen ayağını kırmaya yönelik bir hamleydi. Orta hakem görmese bile, VAR hakemi Atilla Karaoğlan görmezden gelmemeliydi. Emre’nin kırmızı kartı için hakemi VAR’a çağıran Atilla Karaoğlan, niyetini belli etti. Bu arkadaşa şöyle seslenmek istiyorum, maçı formalar oynamıyor. bırakın hak eden kazansın.
Sonuçta alınan bir puan çok kıymetliydi. Çünkü üç gün önce hezimet yaşayacaksın, ayakların titreyerek sahaya çıkacaksın, ona rağmen lider takımdan bir puan alacaksın. Şimdi bu travmayı bir an önce atlatıp çarşamba günü oynayacağımız, hızlı kanat ve set oyunu oynayan Karagümrük ile oynayacağımız maça hazırlanmalıyız. Gerçi deplasmanda galibiyeti olmayan iki takım karşılaşacak. Maçın sonunda kazanan taraf biz olalım, kaybetmeye devam eden Karagümrük olsun.
Son sözüm, Paulo Coelho’dan gelsin:
“Ok ancak geri çekilerek atılır. Hayat sizi zorluklarla geri çekiyorsa, sizi daha büyük bir şeye fırlatacağı içindir. Nişan almaya devam edin.“