Sezar’ın Hakkı Sezar’a
Hakan Aydın yazdı…
Malatyaspor maça başlama düdüğü ile beklenildiği gibi baskılı başlamıştı. Üçüncü bölgede pres yaparak bizim orta alanda etkili olan topu ileri taşıyacak Fredy, Sinan ve Hakan’ı baskı ve sert Yugoslav faulleri ile durdurmak ve geliştirdiği ataklarla golü bulmak istiyordu. Malatyaspor’un bu planı ancak sekiz dakika sürebildi. İkinci bölgede Hakan Özmert’in topu Jahovic’e aktarması ile topu filelere göndermek Fredy’e kaldı. Bu dörtlü deyim yerindeyse “Mahşerin dört atlısı” gibiydi.
Golümüzden sonra Malatyaspor kalesinde yine gol olabilecek yüzde yüz iki gol pozisyonu yakaladık. Ama atamadık. eğer o pozisyonları gole çevirebilseydik, maçı daha erken kapatabilirdik. Malatyaspor ise ataklarını daha çok bizim sağ kanadımızdan Bifouma ile gerçekleştirdi. Bifouma, Bünyamin ve Veysel’e zor anlar yaşattı. Malatyaspor, bir an önce golü bulmak için baskıyı artırdı. Neyse ki gününde olan Boffin, iki tane net pozisyonu kurtararak gole izin vermedi.
Dakikalar 29’u gösterirken Kudryashov’un ileride yakalanıp yerini kaybetmesi sonucu kalemizde topu ağlarda gördük. Bu golün hatasını Kudryashov’a yazarım. İleri çıktın, dönemiyorsun. Bir de yanlış kademeye girip kademe hatası yaparsan, rakip bunu affetmez.
Yediğimiz golün şokunu üzerimizden atamadan Sinan Gümüş’ün gereksiz iki sarı kart görüp oyundan atılması ile bir anda işler tersine döndü. Türkçe’de halk dilinde bir deyim vardır “Bir çuval inciri berbat etmek” diye, Sinan gördüğü bu kartla bir çuval inciri berbat etti. Bu deyimin karşılığı, “Yolunda giden bir durumu yanlış davranışlarla bozmak, olumsuz bir gidişe sokmak” şeklindedir. Sinan’ın yaptığı hareketle bu deyim, üstüne biçilmiş kaftan gibi cuk diye oturur.
Sahada 10 kişi kalınca Malatyaspor’un oyuncu grubu ve teknik kadrosunun iştahı kabardı. Takım olarak üzerimize geldiler. Biz ise çaresizce skoru korumanın derdine düştük. Öyle veya böyle devreye 1-1 girmeye çalıştık. Bunda da başarılı olduk. Bu sonuç, takımımızın motivasyonunu da üst seviyede tuttu, rakip takımı ise endişeye sevk etti.
Maçın ikinci yarısı, başlama vuruşu ile birlikte çocukluğumuzda mahalle aralarında oynadığımız tek kale maça döndü. Oyun bizim yarı alan ile Malatyaspor arasında geçmeye başladı. Tabir-i caizse duvar tenisi gibiydik. Rakip Malatyaspor atak yapıyor, top adeta duvara çarpıp geri geliyordu. Hatta rakip teknik adam Kemal Özdeş bunu görmüş, 58. dakikada stoperini oyundan alıp yerine bir hücumcu almıştı.
Biz skoru koruma telaşına düşüp Çanakkale geçilmezi oynuyorduk. Rakip, takım olarak bizim sahamıza yüklenmesine rağmen kaptığımız topları değerlendiremeden eziyor, rakibe teslim ediyorduk. Oyunun bu bölümünde Jahovic ve Fredy ister istemez etkisiz kaldı.
Oyuncu grubu bir kişi eksik oynamanın dezavantajı ile oyundan düşmeye başlayınca, Tamer Tuna oyunu tutmak adına N’Dinga’nın yerine Chico’yu alarak hem skoru korumak hem de rakibin kanat ortalarında 3. bir stoper gibi Chico’yu kullanmak istemesi, çok yerinde bir hamleydi. Maçın son bölümüne doğru yorulan ve oyundan düşen Amilton’un yerine Charles tercihi, son dakikalara daha dirençli girmemizi sağladı. Hele bir de 87. dakikada oyuna giren Podolski, 18 üzerinde Charles’in rakipten topu kapıp, pas verip, ileri çıkıp, sağ kanattan ölçüp biçerek arka direğe adrese teslim orta kesmesine klasına yakışır bir vuruşla topu ağlarla buluşturdu. Bu golle birlikte, inanıyorum ki ben dahil bütün kırmızı-beyaza gönül verenler maç berabere bitsin diye dua ederken alınan bu üç puan, kayısı ile ünlü Malatya şehrinin şekerparesi gibi lezzetli ve tatlı geldi.
Maçın sonunda tribünlerle birlikte yaşanan sevinç, görülmeye değerdi. Bu karda kışta sırf aşık olduğu renkleri uğruna binlerce kilometre yol yapan taraftara armağan etmek lazım bu galibiyeti. Bizler evimizde, kafelerde rahat koltuklarda maçımızı izlerken onlar kelle koltukta yolculuk yaparak, takımına destek için yolları aşındırıp geliyorlar. Hakları ödenmez.
Maçın analizinde bu hafta Tamer Tuna’yı takdir etmek lazım. Sezar’ın hakkı Sezar’a. Gerek yaptığı oyuncu değişiklikleriyle gerekse kenarda panik yapmadan özgüveni ile oyuncularına verdiği mesaj çok önemliydi.
Jahovic bu takım için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdi. Jahovic, bu takımın %60’ı. O olmazsa, motorsuz uçak gibiyiz.
Fredy ve Hakan Özmert, orta sahanın orkestra şefleri gibiydi.
Veysel Sarı gösterişsiz ama hatasızdı. Stoperin olmazsa olmazı bugün Veysel ve Celustka idi. Hatasız oynadılar.
Bünyamin ve Kudryashov bugün çok etkisizdi. Çok fazla hata yaptılar.
Sinan Gümüş ise oynadığı sürece takıma çok katkı koydu. İnsan Sinan’a kızmadan edemiyor. Haftaya Fenerbahçe maçında Sinan olsaydı, .ok rahat bir 90 dakika geçirip 3 puanı alacağımızdan emindim.
Maçın en berbat ismine gelirsek, Konyalı, Ankara doğumlu Yaşar Kemal Uğurlu idi. Bütün takdir haklarını rakipten yana kullandı. Maçın sonlarında verdiği 6 dakikalık uzatma ile niyetini de belli etti. Altı dakika uzattığı maçı 7.5 dakika oynatarak, maçı berabere bitirmek için elinden geleni yaptı. Ama hesap etmediği Alman Panzeri Lukas Podolski’ydi. Dünya yıldızı Podolski, Yaşar Kemal Uğurlu’nun bütün planlarını bozdu.
Son söz bu hafta alkışladığım Tamer Tuna hocama gelsin:
“İşler asla zor değildir. Yeter ki onları küçük parçalara bölelim.“