Phoenix: Küllerinden Doğan Camia
Hakan Aydın yazdı…
17. haftanın son düdüğü ile birlikte 3 galibiyet, 5 beraberlik, 9 mağlubiyete karşılık 15 gol atıp kalesinde 34 gol gören, ligin dibine demir atan bir Antalyaspor vardı.
Ligin ikinci yarısı ile birlikte 8 galibiyet, 7 beraberlik, sadece 2 mağlubiyet almışız. Bunlardan biri 2. yarının ilk yarısındaki Göztepe, diğeri ligi lider götürüp şampiyon olan Başakşehir mağlubiyetleri idi. Antalyaspor’un Göztepe maçında yeni transferlerden Veysel ve Kudryashov vardı. Diğer kaybedilen karşılaşma, lig şampiyonuna karşı olandı. Ligin ikinci yarısında “dört büyük” tabir edilen takımlar karşısında sahadan boynumuz bükük ayrılmadık. Tamer Tuna, ilk yarıda adeta “taban” yapmış bir Antalyaspor’a ligin ikinci yarısında adeta “tavan” yaptırarak sezonu kapatan bir hocaydı Tamer Tuna.
Ligin ikinci yarısına adeta şapkadan tavşan çıkartarak, umutlarımızın tükendiği yerde Yunan mitolojisindeki “Phoenix” gibi adeta küllerimizden yeniden doğarak yeni umutlara kanat çırptık. Gerçi ikinci yarıya yaptığımız 6 transferle başladık ama bence 2. yarıdaki en büyük transferimiz Başkan Ali Şafak Öztürk’ün sahalara dönmesi oldu. İlk yarı elini ayağını çeken, takımdan uzak bir görüntü çizen Ali Şafak Öztürk’ün kendini hissettirmesi, hem takım hem yönetim hem de camia adına umutların yeşermesini sağlayarak güven duygusunu geri getirdi.
Bu başarıda en büyük pay sahiplerinden biri de Antalyaspor taraftarıdır. umutlar bitmiş, tükenmiş bir durumdayken içeride ve dışarıda takımın puan tablosundaki durumuna bakmadan peşinden gittiler. Bu takıma hep inandılar. Bu inanmışlık, hem takımı hem yönetimi hem de camiayı ateşledi. Ali Şafak Öztürk’ün maç sonu soyunma odasında futbolculara dağıttığı minik heykelciklerden bir tane de taraftara vermesi lazım. Çünkü onlar da “Taraftar Oscarı” hak eden taraf oldular.
Sezonun kapanış maçına ilk on birde 7 Türk, 4 yabancı oyuncu ile çıktık. Galatasaray ise 7 yabancı, 4 Türk oyuncu ile sahadaydı. Onda da zorunlu olarak Türk oyuncularla çıkmışlardı. Çoğu zaman “Birleşmiş Milletler” takımı gibi hepsi yabancı olurdu. Söylemek istediğim şey şu, seneye bu kadroyu bozmadan alttan gelen gene pırıl pırıl bir kadroya birkaç iyi takviye yaparak çok can yakarız. Bunun emarelerini de sezonun son maçında gösterdik. Rakibin kadro değeri Transfermarkt verilerine göre 86 milyon Euro iken bizim kadro değerimiz sadece 18 milyon Euro idi. Fakat sahada oynanan oyun tam aksini gösteriyordu. İlk 45 dakika sonunda Antalyaspor kaleye 6 şut çekmiş, rakip Galatasaray ise sadece 1 şut çekmişti. Rakip ceza sahasında topla buluşma istatistiği Antalyaspor 12, Galatasaray 3 şeklindeydi. Antalyaspor 8 korner kullanmış, Galatasaray sadece 1 korner kullanmış. Bu da bize şunu gösteriyor; koşan, basan, rakibi bozan, genç bir Antalyaspor, futbol tabiriyle rakibi ezmiştir.
İkinci yarı tamamen çıkarken kaptırdığımız bir top ve kademe hatası ile kalemizde golü gördük. Golün şokunu üzerimizden atamamışken penaltı golü ile mağlup duruma düştük. Son dakikaya kadar golü kovalayan ve mağlubiyeti kabul etmeyen bir Antalyaspor vardı sahada. Hele bir de 82. dakikada 2004 doğumlu Mevlüt Han’ın oyuna girip uzatma dakikalarında attığımız golün başlangıcını yaratması ve hiç sırıtmadan görev aldığı dakikalarda takıma katkı koyması, gelecek sezon için hepimize umut verdi.
Günahıyla sevabıyla 2*19-2020 sezonu geride kaldı. Artık korkulu rüya görmeden, gelecek sezonlarda acele etmeden adım adım geleceğin temellerini atıp yeni ufuklara yelken açmalıyız.
Sezonun son sözü:
“Geçmişini iyi bil ki, Geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, Nereye gideceğini şaşırmayasın.”
Hz. Mevlana