Passolig Demek Gezi Demektir
Tarihler 31 Mayıs 2013’ü gösterirken ülkemizde baş gösteren Gezi Parkı direnişine neredeyse her takımın taraftarı da kayıtsız kalamadığını gösterdi. Bireysel ya da grup olarak her takımdan taraftarı formaları ve atkılarıyla meydanlarda görmek mümkündü. O günlerde bu direnişte ön plana en fazla çıkan taraftar kitlesi ise Çarşı idi. Çarşı, yaptıklarıyla o direnişe damga vuranlardandı ve tabii ki bu etkinlik cezasız kalamazdı. Zaten taraftar denen olguya ön yargılarla dolu olan yöneten güruhu, Çarşı’yı bahane ederek taraftarı da kontrol girişimlerine başlayacaktı. Ancak bunun için sağlam bir sebep gerekliydi.
Geçen sezonun ilk haftalarındaki Beşiktaş-Galatasaray maçında bu sebep yeterli şekilde yaratıldı. O maçtan sadece birkaç gün önce kurulduğunu ilan eden “1453 Kartalları” adlı oluşum maçı son saniyelerde, son derece gereksiz bir şekilde karıştırarak kendilerine verilen görevi gayet iyi şekilde yerine getirdiler. Artık taraftarın takımı desteklemesinin önüne set çekilmesinin vakti gelmiş ve gerekli ortam oluşturulmuştu. Çünkü ülkeyi ve futbolu yönetenlere göre taraftar öcüydü, taraftar kötüydü, taraftar holigandı ve taraftar seyirci denen pasif futbol izleyicisine dönüştürülmeliydi. En önemlisi de sokakta bile birkaç insanı toplu görmeye dayanamayanların tribünlerde de insanları toplu şekilde görmeye tahammülleri yoktu. İşte bu yüzden adı Passolig ya da başka bir şey olan taraftar fişleme sistemi devreye girdi. Gönül verdiğimiz takımı desteklemek için artık bu dayatmaya mecbur bırakılacaktık. Stadımıza girebilmek için illaki bu kartlardan almak zorundaydık. Tribünde dostlarımızla omuz omuza bağıramayacaktık. Kartlarımızı tek bir şubesi bile olmayan bir bankadan almaya zorlanacak ve bu kartlara belli miktarlar yatırarak temin edebilecektik. Şubesiz bankayı zengin edeceğimiz gibi maçlara girişlerimiz muammaya dönecekti. Kartı çıkarmak için her türlü bilgilerimizi alan banka, bu bilgileri diğer şirketlerle paylaşmadığının garantisini de veremeyecekti.
Şunu anlamalıyız ki bu dayatmaya toplu bir tepki verilmedikçe bu uygulamalara ve ilerleyen zamanlarda daha da fazlasına maruz bırakılacağız. Bugün Passolig diyenler yarın bağırma diyecekler, takımını destekleme diyecekler, stada girişleri havalimanı güvenliğine dönüştürecekler. Çünkü onların gözünde taraftar demek potansiyel olarak her kötülüğün beklenebileceği insan topluluğuydu ve bu zırvaları çıkaranların hiçbiri, taraftar olabilmenin tadını, gururunu yaşayamamış insanlardan oluşmaktaydı. İnsanları sokakta olduğu gibi tribünlerde de toplu hâlde görmeye, insanların tepkilerini tezahüratlarla ve pankartlarla ortaya koymalarına tahammülleri yoktu.
Tribünlere davulların alınmasına izin verilmedi, pankartların asılmasına izin verilmedi, meşalelerin yakılmasına izin verilmedi, sopalı bayrakların sallanmasına izin verilmedi, tezahüratların yapılmasına izin verilmedi ve artık taraftarın takımını desteklemesine izin verilmeyecek. Ülke genelinde sessiz kalacak taraftar kitlesinin sonucu bu olacaktır. Passolig zırvasından kurtulma yolu tribünlerin asıl sahipleri olan taraftarların boykotları ve haklı tepkileridir. Birkaç hafta organize şekilde tribünleri sessiz ve en önemlisi gelir kaynağı bekleyen kulüpleri bilet parasından yoksun bırakmak yönetenlerin aklını başına getirecektir.
Tam bağımsız ve tertemiz tribünler, takımlarını yürekten seven ve destekleyen taraftarların haklı direnişleriyle mümkün olacaktır. Bu direniş ve haklı mücadele de tribünsel bir Gezi ruhuyla gerçekleşecektir.
Doğancan Ataş