Oyun mu Sonuç mu?
Fahrettin Kayan yazdı…
Amatörce yapılan hataların bol olduğu ve bu hatalar sonucu kaçırması atmasından daha zor gollerin kolayca harcandığı bir maçı geride bıraktık. Rahatlıkla öne geçebileceğimiz maçta Orgill yine eski haline dönüşle gol kaçırmadaki istikrarını ısrarla sürdürüyor.
Bu hafta, önceki maçlara nazaran hücumu daha fazla deneyen bir Antalyaspor izledik. Ama yine aynı zamanda savunmada haftalardır yapmadığımız kadar acemice ve saçma hatalar yaptık. Boffin’in son haftalarda kritik hata sayısı sürekli artıyor. Bir hatayla takımı yakmadan kafayı tekrar toplaması şart.
Hücum anlamında Fredy, Amilton ve Gökdeniz şapkadan tavşan çıkarmadığı sürece gole yaklaşmamız mümkün değil. Serdar Gürler sonradan girdiği oyunlarda bu sene benden bir şey beklemeyin kendimi anca toparlayacağım der gibi…
Doğukan son yaşadığı sakatlık sonrası hala kendini toparlayamadı. Oyuna girdikten sonra hiç etki yapamıyor. Orta saha desek yine bildiğimiz yan pas, geri pas üstüne defanstan top çıkarmaya da yardıma gelmez oldular. Gaziantep maçı bu sene kaleciye en fazla geri pas yaptığımız maç olabilir.
Oyun anlamında bireysel düşüşler yaşansa da yine tek tek puanları toplamayı başarıyoruz ama artık biraz da bu oyuna keyif eklesek hiç fena olmayacak.
Hayatın koşturmacası, yoğunluğu, stresi derken pandemi etkisiyle evlere kapandığımız bu dönemde bir ümidimiz futbol keyfi diye beklerken her geçen gün futbol keyfimizi de kaybediyoruz.
Bugüne kadar Antalyaspor’un oynadığı hangi rakibi tam olarak beğendiniz? İşin bir de bu penceresinden bakmak gerekiyor. Ne izlediğimizden zevk alıyoruz ne ilerleyen haftalarda keyif almaktan ümidimiz var.
Bu yazdıklarımdan Ersun Hocayı eleştirdiğim anlaşılmasın. Genel olarak ülkedeki futbolun haline isyanım.
Evet, bizim kadro kalitemiz ve eldeki kumaşla yapılacak en iyi işi yapmaya çalışıyoruz. Ama eldeki kumaşın kalitesinin bu noktalara gelmesinde kimlerin kabahati var hiç konuşulmuyor. Hadi bizim gibi bin türlü sorunla uğraşıp yanlış kararlar sonucu gelinen nokta ortada, peki kalitesini koruyan ya da daha da arttıran takımlar ne oynuyor derseniz, bir HİÇ!
Pandemi sebebiyle tribünde seyircinin ateşleyici ve itici gücü de olmayınca takımları topu rakibe veriyor. Dayan defansa dayan, dünyada eşi benzeri olmayan bir istatistiğe sahibiz. Topa sahip olmayan, topu rakibe veren ve kapanan takımlar kazanıyor. Tribünde seyirci olsa oyun ister, futbol izlemek ister ama onlarda olmayınca herkes rahat kapanıp sonuca ulaşıyor.
Üstüne de bitmeyen hakem kararları işin iyice keyfini kaçırıyor. Bu hafta hakemin çok rahat maç yönetebileceği Gaziantep deplasmanında, Amilton’a yapılan tartışmasız kırmızı kartken, VAR bile “oyna devam” diyor. Kaleci kendisine hiçbir tehdit ya da fiziki müdahale şansı olmayan adama dizini çıkarıp hastanelik ediyorken, hakem ve VAR ekibi muhtemelen maç çıkışı Tostçu Erol’a gidelim planı yapıyordu. Yoksa bunları gözüyle görmeyenin ekrandan görmeme ihtimali olamaz.
Çocukluğumuzdan itibaren düştüğümüz futbol sevdamız vardı. O da her geçen hafta eriyor. Bunun daha kötüsü, insanlar bu sevdanın yerini sadece kazanma sevdasının aldığının farkında bile değiller. Kötü oynasan dahi kazanıyorsan her yer bahar bahçe, iyi oynayıp kaybediyorsan dahi “Oynadın da ne oldu, sonuç mu aldın. Ben skora bakarım, sıralamaya bakarım.” denilip geçiliyor.
İşini hakkınla yapmanın önemi yok. Kısacası artık Türkiye futbolunda Hatice’ye değil, neticeye bakılıyor.
Son olarak genel kurul haftası geldi çattı. Mustafa Yılmaz sorumluluk alarak takımı yalnız bırakmadı ve göreve devam diyor. Ortalarda listeler, isimler havalarda uçuşuyor. Listede yer alanlardan ve almayanlar ile tartışılabilecek çok fazla isim var. Ama süreçte sona gelindi. Bundan sonra listede olan herkes taşın altına elini koymalı.
Önceki dönemlerde bazı isimlerin yaptığı gibi, genel kuruldan sonra toplantıdan toplantıya yönetim kurulu üyeliği yapılmamalıdır. Eğer bu listeye girip şehrimizin en kıymetli değeri Antalyaspor’u temsil ediyorsanız, o listede olmanın hakkını sonuna kadar vermelisiniz.