Burada Hala Hayat Var
Eğer maç sonu omuz omuza girip açıklama yapan futbolcularınız varsa bilin ki bu takım asla düşmez…
Eto’o geldiğinde büyük umutlar kurduk, dediler ki “yatmaya geldi, tatil yapacak gidecek.” Hazmedemediler, salladıkça salladılar. “Eto’o bitmiş, Antalya kümeye gidecek, batacaklar” dediler, dedikleri gibi olmadı.
Eto’o gol attıkça hazmedemeyenler bu sefer her transfer döneminde Eto’o’yu kadrolarına katmak için türlü türlü kurgular, senaryolar yazdılar. En son Beşiktaş alacaktı. Ama hesaba katmadıkları bir adam vardı ortada… Evet, Gültekin Gencer devri kapanınca Ali Şafak Öztürk devri başlamıştı Antalyaspor’da. Genç, dinamik, vizyon sahibi bir başkan olarak “Beşiktaş’a gidiyor” dedikodularına “Biz Antalyasporuz” diyerek son verdi ve gönülleri fethetti.
Derken Jeremy Menez transferi patladı ardından. “Tam bitti” derken Samir Nasri geldi ve armamızın simgesi Yivli Minare’nin manzarasında imzalar atıldı. Atıldı atılmasına da bir kere gol attığını gördük, başka da görmedik adamı. Menez deseniz havuzlardan çıkmadı. Tatile gelmiş gibiydiler. Sürekli “sakat” dediler, “Nasri sezonu kapattı” dendi ama adam iki gün sonra antrenmana çıktı. Sağlık ekibimizin ihmalkarlıklarından biri miydi bu da, bilinmez ama antrenmana çıkan adamlar bir türlü maçlara çıkmıyorlardı. Ne başkandan ne yönetimden ne de hocamızdan hiç bir açıklama gelmedi. Kulüpte bir ihmalkarlık, bir boşvermişlik var gibiydi.
Bu yıldızlarımız(!) gelince, “Eto’o’dan fazla aldıkları için Eto’o kıskançlık yapıyor, küstü” dediler, herkes Eto’o’ya tavır aldı. Ama Eto’o’muz bizim bubamızdı. Bunu Daha sonra anlayacaktık.
Maçlar oynandı, yenilgiler oldu, rahatlık fazla geldi. İlk olarak Rıza Çalımbay’a bilet kesildi. Eh yalan değil, biraz da hak etmişti.
Leonardo geldi, hepsinin hakkından gelecek dedik. Leonardo gelince bir şey değişmedi. Onun da bileti kesildi.
Ama ortada teknik direktörden daha çok sorun vardı. Yönetim çok karışıktı. Neler olduysa oldu ve Ali Şafak Öztürk gitti. Arkasına baktı mı, bakmadı mı orasını bilemeyiz lâkin bırakıp gitmeyi göze aldığına göre arkasına bakması çok da önemli değil. Çocuklar bile başladıkları oyunu bitirmeden bırakmazlardı, anca kavga edip küserlerse erkenden giderlerdi. Velhasılıkelam “Kravatlılar gitti, atkılılar kaldı.”
Başakşehir maçına ne hocası ne başkanı olan bir takım olarak çıktık. Ama unuttukları bir şey vardı. Bu takımın gerçek sahipleri oradaydı. Büyük umutlarla 14 otobüs gidilen 517 kilometrelik yol, 4-1’lik yenilgiyle geri dönüldü. Gene de “canın sağ olsun Akrebim” dedik. Maç başına ortalama en fazla sayıda pas yapan, 365 pasla beşinci takım olduk.
Aslında güzel şeyler olacak fakat bir talihsizlik var ki sormayın gitsin!
Alanya maçından alacağımız bir galibiyet, bizleri biraz motive edecekti. Evet, 3-1 galip geldik. Sonunda güzel, keyifli bir maç izledik. 1-0 geriye düştüğümüz maçı 3-1 kazandık.
Eğer maç sonu omuz omuza girip açıklama yapan futbolcularınız varsa bilin ki bu takım asla düşmez. Hele Emre Güral’ın maç sonu yaptığı açıklamalar umutlarımızı daha da yeşertecek cinsten…
“Takım olarak kazanırsanız bilin ki burada hala hayat var! Bizim aslanlar gibi bir takımımız var ve biz hala hayattayız.” dedi Emre Güral. Bazen çok sert eleştirebiliyoruz sizleri lâkin sizden asla umudumuzu kesmedik, size güvenmekten asla vazgeçmedik. Vazgeçmeyin çocuklar; şafaklar batsa kaç yazar, her gecenin sonunda güneş mutlaka doğar.
Devre arasına girerken bir değerlendirme yapmak istedim. Her ne olursa olsun, bazen sert yazsam bile umudum hep vardı. “Umutsuzluk bize yasak” pankartımızı unutmuş olamazsınız.
Zaten ne zaman sevinsek hep heveslerimiz kursağımızda kaldı, biz de daha fazla sevmedik mi?
Ne kadar sevindiysek, haddinden fazla üzüldük de gene de sevmedik mi?
Söylesenize her maçına gitmedik mi?
Düşeceğini bile bile o son deplasman maçına gitmedik mi?
Söylesene akrebim, seni çok sevmedik mi?
İlk yarının son yazısı buraya kadardı Büyük Antalyaspor taraftarı. Kırmızı beyaz sevdamız ve umutlarınız yüreğinizden düşmesin. Devre arasından sonra görüşmek üzere…