Atan da Tutan da Naldo
Hakan Aydın yazdı…
Ayar, her zaman her şeye iyi gelir. Ayarı olmaz ise saat yanlış gösterir, araç sağa sola çeker. Ayarı olmaz ise terazi yanlış tartar. Onun içindir ki her şeyin ayarını iyi yapmak lazım.
Sivasspor maçının sonunda teknik adam Ersun Yanal, maç sonu demecinde Büyükşehir Belediye Kadir Has Stadyumu’nda nasıl bir oyun planı ile oyuna başlayacağının sinyalini vermişti. Fabrika ayarlarına geri döneceğini söylemekle yine topu rakibe verip topun arkasına geçerek, nasıl birer birer puan aldı isek aynı oyunu oynayacağımızı belli etmişti. Yalnız hoca dahil birçoğumuzun hesaba katmadığı bir şey vardı. Tam Nuri döndü diye sevinirken, bu defa orta alanda topu ileriye taşıyan, dikine oynayan Fredy’nin olmayışı, bir yeri onarırken diğer tarafın bozulmasına sebep oluyordu.
Fredy’nin yokluğunda, Eren’i orta alana kaydırıp, savunmanın solunda Kudriashov ile başlamak, rakip Kayserispor’un daha çok bizim sol kanadımızdan ataklarını geliştirmesine neden oldu. İki sezon öncesine kadar İngiltere Premier Ligi’nde Tottenham ve Everton gibi kulüplerde oynayan Lennon, bizim sol kanadımızı otobana çevirdi. İlk yarının ilerleyen dakikalarında sık sık kanat değiştirerek Antalyaspor savunmasının adeta başını döndürdü.
Antalyaspor, rakip Kayserispor’un kalesinde anca 28. dakikada göründü. Onda da Doğukan topa vuramadı. İleri uçta sadece Podolski’yi bırakmak, bu oyun sisteminde onu da etkisiz kılıyor. Çünkü bu taktikle Antalyaspor, sağdan soldan ve orta alandan kalabalık şekilde hücuma çıkamadığı için Podolski de rakip savunma arasında kaybolup gidiyor. Hatırlayın, kupada oynadığımız Alanyaspor, Erzurumspor, Ankaragücü maçının ikinci yarısında Podolski’nin etkili görülmesi, takımın hücum oynaması idi. Eğer böyle bir taktik anlayışı ile oynayacaksak, Podolski’den çok Orgill ya da o tarz birinin forvet olması gerekir. Çünkü rakip savunma ile boğuşacak, rakip savunma ve kalecinin arasına boş koşular atacak, Amilton ve sağ kanatta kim oynuyorsa ona alan yaratacak bir forvet olması lazım. Sakat değilse Orgill tercihi, Podolski’den daha doğru olur.
İlk yarı hiç olmazsa gol yemeden ilk yarıyı tamamlayacağız derken, sahneye Naldo çıktı. Hani hep “Atanın ve tutanın iyi olacak” derler ya, hem tutup hem de gelip atan bir Naldo vardı. Geldiği günlerde çokça eleştirdiğim ama gün geçtikçe ritim kazanan, adeta savunmanın baş komutanı haline gelen Naldo, ilk yarının sonunda takımını öne geçirerek 2. yarı için avantajlı bir 45 dakika geçirmemizi sağladı.
Karşılaşmanın ikinci yarısı tamamen farklı bir tabloda oynanmaya başlamıştı. Artık kaybedecek bir şeyi olmayan bir Kayserispor, şuursuzca Antalyaspor’un üstüne gelmeye başladı. Böyle olunca geride geniş boşluklar bırakan Kayseri savunmasının arkasına özellikle 2. yarının ilk 10 dakikasında Amilton ve Eren ile boş koşular attık. Yalnız bu bölgelerde çoğalamayınca etkili olamadık. 58. dakikadan sonra oyun, tam anlamıyla Antalyaspor’un sahasında oynanmaya başladı. Topu oyuna iyi sokamayıp bir de ileri uçta top saklamakta sıkıntı çekince, bumerang gibi uzaklaştırdığımız her top kaleye tehlike olarak dönmeye başladı. Kulübede fazla bir hamle şansı olmayan Ersun Yanal, oyuna müdahale ve hamle şansını ister istemez kullanamadı.
Karşılaşmanın sonlarına doğru Kayserispor bütün riskleri alınca rakip defans boşluklarına atılan toplarda özellikle oyunun son dakikalarında Doğukan karşı karşıya kaldığı pozisyonda Antalyaspor adına golü kaydetse, son dakikalar daha rahat geçecekti. Ne yazık ki son dakikalarda yine hop oturduk hop kalktık. Neyse ki kaza golü yemeden maçı tamamladık.
Bu karşılaşma, Kayserispor için önemli olduğu kadar Antalyaspor için de önemli idi. Çünkü 90 dakika öncesinde bu maç, Antalyaspor için adeta sırat köprüsü niteliğindeydi. Olası bir mağlubiyette köprüden düşüp adeta bir Gayya kuyusunda olacak, korkulu rüya görmeye ve hesap kitap yapmaya başlayacaktık. Şimdi artık köprünün karşısına geçtik. Şimdi yukarıya bakmanın, geleceğin planlarını yapmanın zamanı geldi.
Bugün bir kez daha gördük ki, listenin en başına yazılacak iki isim var, Naldo ve Nuri. Her ikisi de olmazsa olmaz. Bunlara Fredy’i de ekleyebiliriz. Bu üçlü, hani insanın ayakta kalmasını sağlayan bel kemiği gibi takımı ayakta tutan üçlü. Bunlar olmadığı zaman bütün ayarı kaçıyor takımın.
Ersun Yanal’ı nasıl ki geçen hafta eleştirdiysek, kendisi bu hafta da alkışını en büyüğünü hak ediyor. İnat etmeden, yanlıştan dönüp hiç ego yapmadan, doğru tespitler ile takımı ve camiayı adım adım hedefe taşıyor.
Son sözüm, Ziya Gökalp’ten Ersun Yanal’a gelsin:
“Düşünmek ve söylemek kolay, fakat yaşamak, hele başarı ile sonuçlandırmak çok zordur.“