Milli Ara mı Milli Tatil mi?
Ulaş Kalkan yazdı…
Önce milli maçlar, daha sonra seçim derken 17 gündür Antalyaspor’umuza hasret kalmıştık. Hasret bitmesine bitti de ara başlarken bıraktığımız Antalyaspor ile sahada gördüğümüz Antalyaspor’u ben hiç birbirine benzetemedim. Hocamızın kimi zaman zarar veren dobralığı zaten takımın lige konsantrasyonunu kaybetmesine sebep olmuş gibi görünürken gelen son üç haftadaki iki galibiyet ve bununla beraber oynanan güzel oyun da bizlere umut vermişti. Fakat gelin görün ki o Antalyaspor ara vermemiş de tatile çıkmış sanki. İki haftalık bir ara nasıl olur da her şeyi bu kadar başa sarabilir? Rakibimiz kendi evinde gibi rahat gümbür gümbür top oynarken bizim bu tutukluğumuz, sanki sezon başındaymışız gibi üretkenlikten uzak performansımız gerçekten oldukça düşündürücü.
Rakip takım maç boyunca tam 16 kere kalemizi yokladı ve bunların 6 tanesi de kaleyi buldu. Bu şartlar altında daha önce de defaatle belirttiğim gibi takımımızın en iyi oyuncusu olduğunu düşündüğüm Helton Leite yine bana göre maçın yıldızı oldu. Böyle bir done de genelde maçın durumunu çok iyi özetler. Birisi saldırır, öbürü yalnızca durdurmaya çalışırsa ya çok farklı bir skor oluşur ya da savunan tarafın kalecisi üstün performans göstermek durumunda kalır. Bu maç da işte öyle bir maçtı.
Helton haricinde takımda bir oyuncuyu daha övgüye değer buldum, Kaluzinski. Golde bir maestro edasıyla yaptığı şahane asistin yanında mücadele gücü de oldukça yüksekti. Jakub Kaluzinski’yi geldiği günden beri üstüne koyarak ilerleyen ve henüz potansiyeline ulaşmadığını düşündüğüm bir genç yetenek olarak görüyorum. Merkez – Defansif orta saha oyuncuları genelde göz önüne çıkmayan kahramanlar olmuşlarsa da Jakub’un oyun görüşündeki genişlik ve çok yönlü çalışması onu izlemeyi keyifli kılan başlıca etmenler. Sanıyorum bu verilen arada antrenmanlarını aksatmamış bir oyuncu olduğunu rahatlıkla söylemek mümkün.
Kağıt üstünde çok daha iyi olduğumuz bir takıma karşı sahada böylesi bir oyunu açıkçası ben içime sindiremedim. Golü ha yedik ha yiyeceğiz diye maçı diken üstünde takip ettim, neticede Helton da 64 dakika direnebildi üzerine gelen şutlara. Neyse ki daha fazlası olmadı da üretkenlikten uzak bu oyuna rağmen 1 puanı almayı başardık.
Sahada olanlar fiziksel değil psikolojik olarak hazır olunamadığı şeklinde de değerlendirilebilir. Ülke futbolunun 3-4 kulüpten olduğu algısı, onların birbirini yediği bir ortamda kurallara, talimatlara, kanunlara göre yaptırım uygulaması beklenen federasyonun kimseyle arayı bozmamak gayesine dayanarak kararlar alması her futbolcunun zihnini karıştırır. Haftalar önce hakkımız yenildi diye bas bas bağırdığımız maçın hakem hocası ile toplantı görüntüleri ortaya çıkıyor, hakkımızın yendiği alenen itiraf ediliyor. Buna rağmen o maçta bulunmayan bir İstanbul takımı bizden çalınan 3 puanın onların hakkının yenmesi olarak sahipleniyor. Bu ülkenin futbol ikliminde futbolda, futbolla kalabilmek gerçekten çok zor.