Dolar 38,8463
Euro 43,7721
Altın 4.032,56
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Antalya 28°C
Açık
Antalya
28°C
Açık
Sal 25°C
Çar 28°C
Per 29°C
Cum 30°C

İnsanın Evi Gibisi Yok

6 Ekim 2015 09:46

Bundan yaklaşık yirmi sene önce, doksanlı yılların ikinci yarısıydı. Dönemin Belediye Başkanı Hasan Subaşı, Atatürk Stadyumu için bir proje hazırlatmıştı. Mevcut stat yıkılacak ve yerine hazırlanan proje inşa edilecekti. Proje Belediye Meclisi tarafından onaylanmadı. Haliyle stat projesi rafa kalktı. Projenin maketi yıllarca Antalyaspor Tesisleri’nin girişinde sergilendi. Sonunda kulüp çalışanları tarafından “Nasılsa yapılmayacak” düşüncesiyle haklı olarak çöpe atıldı. Stadyum hayalinin sona ermesiyle birlikte Atatürk Stadı yılları epeyce devam etti.

Bir gün stadın başımıza göçeceği söylendi. Bu stadyumda maç oynamanın tehlikeli olduğu belirtildi. Antalyaspor’u yakından takip eden bir meslek büyüğüm ise takımın bilinçli olarak tribün baskısından uzaklaştırılmak için dönemin teknik direktörünün isteğiyle Mardan’a götürüldüğünü söyledi. Neyse sözü fazla uzatmayalım. Futbolcularımız baskı altında olmasın diye taraftarın sürgün günleri başladı. Gitmesi ayrı bir dert, dönmesi apayrı bir dert. Eee taraftarlık bir nevi çilekeşlik. Gittik geldik epey zaman.

Uzun yıllar boyu verilen büyük emeklerle elde edilen tüm kazanımlar Mardan’da kayboldu. Bırakın kombineliyi, Atatürk Stadı’nın kaçak seyircisini bile tribünde göremez olduk. Akıl başa geldi ancak iş işten çoktan geçmişti. Ardından üniversite stadıyla öğrencilik günlerimize geri döndük. Olmayan otoparka ödediğimiz ücretle, fahiş bisküvi fiyatlarıyla, ülkemizde eğitimin nasıl ticarileştirildiğini bir kez daha hatırladık.

Bu pazar günü, üniversite yıllarımız sona erdi, bir nevi mezun olduk. Aklımızda ilk yılın fahiş kombine ücretleri, göz göre göre düşüşümüz, 300 Spartalı gibi inanmış bir avuç arma sevdalısıyla geri dönüşümüzle. Bundan sonra yeni stadımızdayız. Daha yerleşmek nasip olmadı ama sayılı gün çabuk geçer. İnsanın evi gibisi yok. Kıymetini bilelim.

Maça gelince… Sözü fazla uzatmaya gerek yok. Bu tabloya alışalım. Eto’o üç değil otuz üç kupa kaldırmış olsa da tek başına hiçbir şey yapamaz. Dua edelim de Mbilla, Chico, Oğuz Mataracı çabuk iyileşsin. Efsane menajer bize devre arasında çılgın bir orta saha bulsun. Yoksa bu işin sonu kötü.