Geçmiş Olsun Kaptan

Sahada oynanan futboldan memnun olan Antalyasporlu yoktur diye düşünüyorum …

Geçmiş Olsun Kaptan
23 Ağustos 2017 09:23

Antalyaspor’umuzun futbol takımı adına çok yoğun bir haftayı geride bıraktık. Önce Sandro’nun sakatlığı (Passar o Sandro! Desejo que você tenha curado o mais rápido possível.), ardından gelen  taraftarın uzun süredir beklediği 10 Numara dünya yıldızı Samir Nasri transferi, kendi sahamızdaki ilk maçımız ve oynanan kötü futbolun ardından maalesef Zeki Yıldırım’ın talihsiz sakatlığı (Geçmiş olsun Zeki! Daha güçlü döneceğinden eminim kaptan) ile haftayı noktaladık. Yani haftanın tek olumlu olayı, dünya çapında büyük yankı uyandıran Samir Nasri transferi oldu. Aynı zamanda Antalya’mızın sembollerinden olan Kale Kapısı’nda sözleşmesini imzalayacak olması da hem marka imajı hem de orijinallik  açısından harika bir hareket. Ben de yazımı o imza törenine giderken yazıyorum.

Sahada oynanan futboldan memnun olan Antalyasporlu yoktur diye düşünüyorum. Ne hücumda organize olabilen ne de savunmadaki eksiklerine çare bulabilen bir Antalyaspor vardı sahada. Sanki 90 dakikayı bir rezillik çıkmadan bitirip evine gitmek ister gibi bir hali vardı takımın. Hücum hattındaki oyuncuların, Samuel Eto’o dahil bir uyumsuzluk sorunu var. Gol atmış olsa da Aydın Karabulut’un bu seviye için yetersiz olduğunu düşünüyorum, çok çalışması lazım. Yaptığı top kayıpları ile saç baş yoldururken fazla kiloları da göze çarpıyordu maalesef. Ben mesleği futbolculuk olan, Süper Lig seviyesinde oynayan birinin göbekli olmasını kabul edemiyorum. O yüzden de hal-i hazırda bir ön yargım oluştu maalesef Aydın ile ilgili. El Kabir deseniz aynı. Maicon ise maşallah, ışıl ışıl. Sahanın her yerinde ve gerçekten büyük bir azimle savaşıyor. Sadece müdahalelerinin sertliği konusunda biraz tedirgin etti, sarı kartı varken dahi top çalma hırsı ile durumunu tehlikeye soktuğu birkaç pozisyon oldu. Charles-Zeki ikilisinde çok büyük problem görmedim açıkçası. Charles’in o kadar erken çıkması sanırım daha hücuma dönük oynamak için yapılmış bir hamleydi fakat Yekta’nın da beklenenin altında kaldığını düşünüyorum. Zeki’nin canını dişine takarak yaptığı müdahaleler ise her futbolseverin görmek istediği ruhun dışa vurumuydu. Armasına aşık bir futbolcu böyle oynar, böyle savaşır. Zeki’nin sakatlığına gerçek anlamda çok üzüldüm.

Eşime dostuma geçen sezonun gizli kahramanları ilan ettiğim Diego ve Celustka’nın formundaki düşüşü gördüğümde inanamadım. Diego zaten yavaşlığını bildiğimiz bir oyuncuydu, bu bizim için bir sorun teşkil etmiyordu ama top çalma hamlelerinde yaptığı hatalar fazlaca göze battı. Storylerinde gördüğümüz off günündeki salon çalışmalarını daha da sıklaştırması gerektiğini düşünüyorum çünkü hazır olmayı bekleyen Djourou ve yükselen form grafiği ve savaşçılığı ile sahada parlayan Salih Dursun’la gireceği forma savaşını bu formla kazanacağına pek ihtimal vermiyorum. Ayrıca Savunma Bakanı Diego Angelo’nun yedek kulübesinde oturacağı fikrini de kabullenmek istemiyorum. Bir an önce bir şeyler yapmalı. Aynı şekilde Celustka’nın geçen sezonu mumla aratan performansı ve alternatifinin olmayışı kafamda büyük soru işaretleri oluşturdu. Şu anda en acil eksiğin alternatif bir sağ bek olduğunu ve alınması halinde Celustka’nın formuna büyük katkı yapacağına, aynı zamanda kadro derinliğini geliştirerek iki kulvarda başarı arayışımıza etkilerinin de pozitif olacağına inanıyorum. Ruud Boffin ise bana güven verdi. Kalıbıyla, birebir kaldığı pozisyonlardaki zamanında çıkışlarıyla belki de mağlubiyeti önleyen en önemli etken oldu.

Sakıb Aytaç için ayrı bir paragrafa ihtiyaç duyuyorum. Aslında Sakıb hepimizin bildiği gibi ama bu bildiğimiz performansın yeterliliğinden şüpheliyim. Savunma anlamında ciddi zafiyetleri var, sanki diken üstünde gibi oynuyor. Her an hata yapmaya meyilli bir görüntüsü var ve bu görüntünün kendisi de farkında olduğu için gergin olduğunu düşünüyorum. Sakıb çok yetenekli bir sol bek, sadece saha içinde daha rahat olup pozisyonları daha derin okuması gerekiyor. Hücuma çıktığı zaman savunmayı tamamen unutuyor gibi hissediyorum. Bu da onun kanadına gönderilen topların potansiyel tehlike olmasına sebep oluyor. Bu soruna çare bulmak da, takımdaki tüm sorunlara çare bulması gereken teknik direktörün görevidir.

Rıza Çalımbay’ın artık Beşiktaş geçmişinden bahsedip aklına gelirsek bizim de ağzımıza bal çalmaktan vazgeçip oyuncularla ilgilenmesi gerektiğini düşünüyorum. Hafta içinde “Yıllarca Beşiktaş kulübünde futbol oynadım. Hayatım orada geçti. Çok iyi tanıdığım bir camia. Antalyaspor da iyi bir camia.” gibi açıklamalar yapmak yerine maça çıkacağı kadroyu özellikle mental olarak hazırlaması gerekirdi. Taraftar bazında, bilinenden çok daha uzun süredir gerginlik olan bu iki camiayla ilgili köprü oluşturmaya çalışması bizim ondan beklentilerimiz arasında değil. Biz göze hoş gelen futbol oynatan, oyuncularına sahip çıkan bir teknik direktör beklentisindeyiz. Maç sonunda yine oyuncuları suçlaması da hiç hoşuma gitmedi. Benim nazarımda bir teknik adam sorumluluğu kabul etmelidir, sadece başarıları değil. Çok sayıda eksik oyuncumuz olduğu aşikar fakat hafta başından beri bu oyuncu grubuyla maça çıkacağının bilincindeydi. Kaldı ki bu kadro Maicon ve Aydın dışında –ki Aydın da kendisinin talepleri neticesinde transfer edildi– geçen sezonun kemik kadrosu. Futbolcular oynamazsa teknik adam oynatmalıdır. Maalesef Rıza Hoca kendisine göre “Çömez” sayılacak Okan Buruk kadar iyi hazırlanamamış maça. Bu da bize sezon sonu çok ihtiyaç duyacağımız iki puana mal oldu. Sağlık olsun.

Neticede bunlar daha ilk haftalar, puan kaybetmemeyi hepimiz isteriz ama telafisi olabilecek puanlar bunlar. Dünya çapında kendini ispatlamış 3 as oyuncumuzun da ilk 11’e girmesi sonrası bambaşka bir Antalyaspor izleyeceğimize gönülden inanıyorum. Her şey daha güzel olacak!

#BizAntalyasporuz