Hayatımız Antalyaspor

Hakan Aydın yazdı…

Hayatımız Antalyaspor
23 Aralık 2019 10:55

Cuma akşamı bütün olumsuzlukların birleştiği, artık tehlike çanlarının çalmaya başladığı, bıçağın kemiğe dayanmayı geçip kemiği kırma aşamasına geldiği, buna rağmen hala inat ve tutku ile takımın peşinden koşan bir taraftar kitlesi her zamanki gibi tribündeki yerini almıştı ve kırmızı-beyaza gönül verenler “Bu defa üç puan gelir” hesabıyla maça gelmişti.

Maçın başlama düdüğü ile birlikte artık kabusumuz haline geldiği gibi 1. dakika bile dolmadan rakip takıma yüzde yüzlük bir gol fırsatı vererek oyuna başladık. Neyse ki rakip forvet beceriksiz bir vuruşla topu Ferhat’a teslim etti.

Maç beklenildiği gibi Antalyaspor’un önde basıp, Ankaragücü’nün arkada bekleyip kontra toplarla pozisyon bulup karşılaşmayı koparması üzerinde kurulmuştu. Bizde ise sahaya çıkan ilk on bir tamamen ofansifti. Hücuma dönük bir kadro ile sahaya çıktık. Cezalı Ufuk’un yerine Chico, sakat olan ama ne hikmetse yedek kulübesinde olan Charles’ın yerine orta üçlüde önde Aatıf ile başladık. Dakikalar ilerledikçe baskıyı kurduk, sağlı sollu ataklarla henüz 13. dakikada kornerden gelen yan topa arka direkte Chico’nun vurması ile 1-0 öne geçtik. Bu dakikadan sonra Ankaragücü en azından beraberliği sağlamak adına öne çıkmaya başladığında arkada çok sayıda boş alan bulduk. Ama ne yazık ki bunları değerlendiremedik. Hele Aatıf’ın ilk yarının sonlarına doğru yakaladığı bir pozisyon var ki, topu erken çıkarabilse ikiyi bulup rakip takımı pes ettirebilirdik.

İlk yarıdaki istatistiklere bakıldığında 1. devreyi önde kapattığımızı görüyoruz. Kaleye sekiz şut çekmişiz, rakip ise 3 şut çekebilmiş. Rakip ceza sahasında 16 kez toplu buluşmuşuz, rakip ise 6 kez. Biz 5 korner kullanmışız, rakibin ise korneri yok. Bu durum gösteriyor ki bu takımın golcüsü yok. Sezon başında kadro planlaması yapan ulemalar elindeki iki tane iyi forveti gönderip, biri altyapıdan diğeri ise golcülüğü bile tartışılan, tabir-i caizse kapalı kutu bir forvet alıyorsun. Geçen sene Mevlüt ve Doukara ikilisi 24 gol atmış, bu sene ilk yarı boyunca 15 gol atıp 28 gol yemişiz. Bu 15 golün 4-5 tanesini de forvet diye oynayan oyuncu grubu atabilmiştir. Bu veriler şunu gösteriyor; ikinci yarı iki tane iyi forvet ve defansa iyi bir stoper almazsan geçmiş olsun. Tablo ortada iken teşhisi koyup tedaviyi yapması gereken bir teknik ekip de yok.

Maçın ikinci yarısında Ankaragücü hocası Mustafa Kaplan beşli defanstan vazgeçerek oyunu öne taşıyabilecek değişikliklerle oyun taktiğini değiştirdi ve nitekim ikinci yarının başında aradığı golü buldu. Biz ise yediğimiz golden sonra panik havasıyla bilinçsizce saldırdık. Yenen golden sonra üst üste oyuncu değişiklikleri yaparak oyuna hareket kazandırmaya çalıştık.

Yalnız benim düşüncem, Aatıf iyi olmasa dahi oyunda kalmalıydı. Çünkü rakip takım Aatıf’ın olmasından ötürü stoperlerini ileriye çok fazla çıkaramıyordu. Oyundan alınması gereken Serdar Özkan olmalıydı. Gerçi Aatıf’tan sonra Serdar da kısa bir süre sonra oyundan alındı ama Aatıf bu maç sahada kalabilirdi. Galibiyet golünü aramak için baskı kurduğumuz zaman sahanın isimsiz kahramanı Hakan Özmert’in ortası ile nihayet golcü olduğunu hatırlayan Gustavo ile öne geçtik. Ne var ki rakip üstümüze tekrar yüklenmeye başlayınca bizim teknik heyet ve kulübede bir panik havası başladı. Her kafadan bir ses çıkıyordu. Servet Çavuşoğlu bir yandan, Ayhan Akman bir yandan, keza hoca bir taraftan, kulübenin hemen üzerinde olan İbrahim Dağaşan bir taraftan oyuncuları çekiştirip durdular. 22 futbolcu arasından sahanın en iyisi olan Hakan Özmert oyundan alındı. Gerçekten şaka gibiydi. Eğer rakibin ataklarını önlemek istiyorsanız, oyundan çıkması gereken Hakan Özmert değil Gustavo Blanco olmalıydı. Hakan oyundan alınınca beyni yanmış yeni nesil araç gibi yolda kaldık. Hakan, bu takım için canını dişine takıyor ve kendini paralıyor. Bu takımın kaptanlığın da Hakan’ın gelmesi lazım. Bu takımı ancak Hakan gibi bir kaptan düzlüğe çıkarır ve toparlar. Bu takımın kaptanı, Hakan Özmert olmalıdır.

Yalnız yediğimiz golde ve Aatıf’ın ilk yarı geç kalıp atamadığı pozisyonda hem Nazım zemine takıldı hem de Aatıf ayağını taktı. Bu kadar kötü olan bir zemin bizi üç puandan etti.

Maçın sonunda gitgide karamsar bir tablo, kazanamama stresi ve insanın aklına gelen o “düştük mü” sorusu…

Sosyal medyada takımın hocası ve yardımcı hocasının maçtan bir gün önce bar bar gezmesi iddiaları, antrenmana sarhoş gelen topçu iddiaları, maçtan sonra bir futbolcunun eski bir yöneticiye “Sanki sizin şehrinizi çok isteyen var” mesajı atması… Disiplinin bittiği yerde başıbozukluk olur.

Futbolcu kardeşlerim, sizin bu işinizdir. Buradan kazandığınız parayla hayatınızı idame ettiriyorsunuz. Ailenize, çoluk çocuğunuza bakıyorsunuz. Bugün burası olmaz, yarın başka bir kulüpte olursunuz.

Biz taraftarların ise hayatı ANTALYASPOR olmuş. Sizin her alamadığınız puanda, atamadığınız her golde bizim canımızdan can gidiyor. Onun için aldığınız parayı hak etmek istiyorsanız, kafanızı yastığa koyduğunuzda rahat uyumak istiyorsanız bizi bu duruma nasıl düşürdüyseniz öyle de çıkarın.

Yazımı Aldous Huxley’in bir sözü ile bitirmek istiyorum:

Deneyim, bir insanın başına gelen şeyler değildir. Deneyim, başına gelen şeylerle ilgili insanın ne yaptığıdır.

Dünün hatalarını bugünün derslerine dönüştürün.