Sevgili Kalp Sancımız

Uzun zaman sonra üç puanı deplasmandan koparıp gelince insanın kendi stadına gidesi geliyor …

Sevgili Kalp Sancımız
8 Kasım 2016 09:57

Uzun zaman sonra üç puanı deplasmandan koparıp gelince insanın kendi stadına gidesi geliyor. Üç puan almadan stada adım atmayacağım diye inat etmiştim kendi kendime.  Eh, Kayseri maçından da elimiz boş dönmeyince sözü tutmak lazımdı.

Hep söylerim “Babam düşürdü bu sevdaya beni.” diye. Babalı kızlı hemen iletişimi kurduk, işlerden çıkınca buluşup stada beraber geçmek için planlar yapıldı. Aslında bizim her zaman klasiktir. Ya sahada buluşuruz ya da beraber gider, statta farklı yerlerde maçlara gireriz. Maç günleri, maç saatine gelene kadar vakit biraz yavaş geçer sizler de iyi bilirsiniz. 90 dakika için tüm haftanızı ona göre organize edersiniz, ona göre gelecek misafiriniz olur falan diye evden bir saat erken çıkmaya çalışırsınız. Arkadaşlarınızla buluşmanızı maçtan 3-4 saat önceye ayarlamaya çalışırsınız. Baktınız olmuyor, hop maç sonu ya galibiyeti kutlamaya ya da mağlubiyeti hazmetmeye gidersiniz. Sevgilisini maça getiren de çok, maça gelmek için sevgilisini eken de çok. Hatta çoğu zaman işyerinden bile izin aldığınız olur sırf maçı izleyebilmek adına.  Diyoruz ya “Biz Antalyalılar hafif kafadan çatlağız.”  E ne de olsa goca yörüklerdeniz biz. Durugon o kadarlık olacak manyaklık, çatlaklık. Akdeniz’in en deli insanıdır Antalyalılar. Ama bir o kadar da sıcakkanlı, sevecen, cana yakın insanlara sahibizdir. Çünkü iklimimiz böyle. Naparsın biz de iklimimize benzeyivermişiz eyi de etmişiz.

Her stada gittiğimde çocuklar gibi şen olan ben bu sefer de ağzım kulaklarımda, şen şakrak, babamla besteler söyleye söyleye gittik stada. Arabayı park edip yürümeye başladık. Her yere tel set çekilmiş, nereden giriş yapabileceğimiz dahi belli değil. Gişelerden bilet almak için geçmem lazım ya,  soruyorum polislere “Nereden giriş yapabiliriz?” diye. Önce yukarı orta kısıma yönlendirildik, geçiş yok. “Nerden alabiliriz” deyince tekrar orta kısımdan ileriye otoparka doğru yönlendirildik, gittik ama oradan geçiş yok, aşağıdan geçiş var. E aşağıya gidiyoruz, her yer kapalı. Nereden girip bilet alabileceğiz bilmiyoruz. Saat olmuş 17.30, içeriye kimse almıyorlar. Gözümün önünde 30 40 kadar taraftarımız “Başlarım yapacağınız işe.” deyip gitti. Belki Passoliginin güncellemesi geldi, belki Passoligini evde unuttu ve tek geçişlik kart alıcak, belki biletini aktarmış ve başka bir yerde girmek istiyor. Belki sadece bilet alacak. Bu insanlar niye gişeye son bir buçuk saat varken giriş yaptırılıyor? Bu konuda kulübümüzün üstüne düşeni yapmasını bekliyorum. Artık daha fazla kan kaybetmeden büyümemiz gerekli tribünlerde.

Bu hafta ara sıra yazılarımda bahsettiğim Maraton’a girdik. SadeceAntalyaspor.com ekibi olarak orada olup hep beraber maçı izleyelim dedik. Allahım başka maratonlar oturup çekirdek çitler bizim Maraton habire ayakta, 7’den 70’e normal insan yok orada. Gelen ufak çocuklar bile şimdiden ritim tutmaya başlamışlar. Büyüyünce tribünde davul çalmaya niyetlendiklerini gösteriyorlar. Oturduk çoluk çocuk bağıra çağıra, saçlarımızı yola yola maçımızı izledik. Kah kalktık besteye girdik, kah oturduk bütün stad “Kırmızı, Beyaz” yaptık.

Motta, Zeki ve Danilo deli etseler de bizleri yüklenmemek lazım. Zorlu bir süreçten geçen futbolcularımız bunu atlatıp başarılarını devam ettireceklerdir. Her şeye rağmen uzun zaman sonra stattan mutlu ayrılmak her strese değerdi. Ama bizde kalp var artık siz de kalp krizinden götürecek kadar heyecan yaptırmayın be çocuklar. Antalyaspor kümeye diyenlere inat bu sene bu lige tutunacağız. Sizlere güveniyoruz.

Basketbol takımımız üçte üç yaparak bizleri mest etmeye devam ediyor, bizler de elimizden geldiğince maçlarda yalnız bırakmamaya gayret ediyoruz. Çağrılar yapıyoruz her yerde. Keşke aynı güne koyup sıkıştırmasalar da hafta sonuna yaysaydı TBF maçları, rahat rahat gidip gelseydi insanlar da.

Günleriniz güzelliklere çıksın Sadece Antalyasporlular. Kırmızı beyaz aşkla kalınız.